Plazaların dibinde bir “geçmiş”
Kavacık’ta plazaların dibinde bir “geçmiş”. Hiç gecekonduda yaşamadım ama dalından erik, kiraz, dut, incir, vişne hatta çam fıstığı bile yedim. İstanbul’da.
Rüzgarda kuruyan çamaşır kokusu… Çok giydim. Kışın donup katılaşmaları ne eğlenceliydi.
Takvimi olan var mı? Bilirsin, yaprak yaprak kopartılan. Zaman, takım elbise gibi bir şeydi sanki bir zamanlar. Hani düğünlerde, özel günlerde çıkartılıp giyilen. Şimdi şu yeni nesil zenginlerin siyah tişörtü, pantalonu gibi günler. Klima-kalorifer-otomobil üçgeninde erittik gitti mevsimleri.
Domatesin 10 lira olmasına mı yanayım, 5 kuruşluk tadı olmamasına mı? Bahar dalları rengarenk. Ama sanki hepsi evlatlık. Betona düşüyor tohumları.
Matematik hesabı parklar, bahçeler. Şekiller, semboller, amblemler, bölmeler, çizgiler… Reklam panosu sanki kırlar, çayırlar, yol kenarları. Ya bırakın isteyen çiçek açsın istediği yerde. Üstelik gönüllü. Bedava.
Mazbata filan derken komple tasdikname alacağız bu gidişle. 3’üncü Köprüyü de gördüm, görmez olaydım. Harcadığımız zamanı satın alıyoruz. Ne menem şey moderen olmak!
Ya yağmur suyu bile durmuyor plazanın camında bilyon mu? Yağ gibi akıııp gidiyor asfalta.
Tilki tilki, saat kaç?
Gökhan ÇELEBİ