Son hız seçim oyunları ve muhalefetin tepkisizliği

Yaşadığımız ülke Türkiye 2023 yılına komplo, kumpas, yargı baskısı, gerçekleri ters yüz etme ve kanunen emekçilere verilmesi gereken maaş artışlarının tek adamın lütfuymuş gibi sunulduğu seçim propagandası eşliğinde girdi.
İktidara geldiği 2002 yılından bu yana, bu ülke nüfusunun büyük çoğunluğunu oluşturan işçi, kamu çalışanı, emekli, üretici köylü, küçük esnaf, kısacası emekçi büyük çoğunluğun kendisinden önceki iktidarlar döneminden gelen sorunlarını çözmediği gibi, yaptığı kanuni düzenlemeler ve aldığı kararlarla bu sorunların üstüne yenilerinin eklenmesine yol açmış AKP, çok önemli bir seçimin yapılacağı 2023 yılına girerken arkasına aldığı medya desteğinin estirdiği bu kesimlerin tüm sorunlarını çözecekmiş rüzgarı ile iktidarını devam ettirmeye çalışıyor. Bunun için uyguladığı ekonomi politikasının yoksullaştırdığı emekçilerin vergilerinden oluşan bütçeden, kanun gereği vermesi gereken maaş artışlarını Cumhurbaşkanı’nın lütfu olarak algılatma şovu yapıyor.
Halbuki bu ülkede yaşayan ve yaşı otuzun üzerinde olan her yurttaş, fakir/fukara, garip/guraba söylemleriyle iktidar olmasına rağmen, AKP’nin 20 yıllık iktidarında, seçim döneminde de olsa hiçbir zaman emekçilerin ekonomik ve sosyal taleplerini karşılayacak düzenlemeler yapmadığını gayet iyi bilmektedir. AKP iktidar olduğundan bu yana dört genel, dört yerel, ikisi de referandum olmak üzere girdiği on seçimin hemen hiçbirinde bu yönde adımlar atmadı. Zira AKP’nin stratejisi, önce yoksullaştır sonra elinin altındaki devlet olanaklarıyla iane yardımlar ver, oylarını al anlayışı üzerine kuruludur. Bu nedenle, bugüne kadar yoksulluk yardımları, kredi (borçlanma) kolaylıkları, yerel yönetimler eliyle verilen ayni ve nakdî yardımlar gibi seçim yatırımlarını yeterli görüyordu.
İlginç değil mi? Yıllardır bu şekilde seçimlere giren ve ayak oyunları ile sonucunu boşa çıkardığı 7 Haziran 2015 seçimleri hariç hepsinden galip çıkmış olan iktidar, erken veya zamanında 2023 yılı içinde yapılacak olan cumhurbaşkanı ve milletvekili seçimlerinin propaganda sürecinde politika değişikliğine gitti. Elbette iktidar bunu durup dururken yapmadı. Zira tek adam yönetimine geçtiği son 4,5 yıllık sürede, kendisinin adına “yeni ekonomik model” dediği sistemle emekçilerden topladığını sermayeye aktardığı, ekonomi politikasının alabildiğine yoksullaştırdığı, nüfusun büyük çoğunluğunu iane yardımlarla ikna edip oylarını alamayacağını görüyor. Gördüğü için de önce milyonlarca emekçiyi bir kez daha açlığa mahkum edecek olan asgari ücreti, Cumhurbaşkanının lütfuna dönüştürüp, “müjde” olarak ilan etti. Sonra yine Cumhurbaşkanı, kendi marifetleri olan “mezarda emeklilik” yasası ile haklarını gasp ettikleri Emeklilikte Yaşa Takılanlar (EYT) sorununu kısmen çözecek olan düzenlemeyi bir başka “müjde” olarak duyurdu. Yetmedi TÜİK’in 1 Temmuz 2022- 31 Aralık 2022 tarihleri arasını kapsayan son 6 aylık dönem için açıkladığı %15,4 enfladyon oranında maaş artışı alacak olan emekliler ile %16,4 maaş artış alacak olan Kamu Çalışanlarının maaş artışlarını 3 Ocak 2023 tarihinde %25’e çıkardıkları “müjdesi” veren Cumhurbaşkanı lütufta bulunmaya devam etti ve ertesi gün, partisinin grup toplantısında bu oranı %30’a, en düşük emekli maaşını ise 5.500 liraya çıkardıklarını duyurdu. Görünen o ki, seçim yaklaştıkça bunlara yeni “müjdeler” eklenmeye devam edecek.
Tüm bunlar AKP’nin önceki seçimlerde, seçmenlerin çok büyük kesimini oluşturan emekçilerin haklarını, taleplerini görmezden gelmesinin, onların oylarına ihtiyacı olmadığından değil; özellikle Kürt sorunu ve mezhepçi din politikası ile körüklediği milliyetçilik ve mezhepçilikle sınıfsal çelişkilerin üstünü örtme becerisi göstermiş olmasındandır. Kuşkusuz iktidar bu yöntemle, bugüne kadar yıllardır haklarını gasp ettiği, güvencesizliğe, işsizliğe, yoksulluğa sürüklediği emekçi kesimlerden oy alabilmişti. Ancak son dönemde ülkenin yaşadığı çöküş bu politikayı boşa düşürmüş bulunuyor. Bir başka deyişle artık mızrak çuvala sığmıyor. Dolayısıyla, ekonomik dönüşümün yol açtığı derin yoksullaşma seçmeni yeni arayışlara yöneltiyor. Bunu gören iktidar strateji değişikliğine yöneldi ve bugüne kadar çözmediği aslında şimdi de çözmeyeceği sorunları çözüyormuş algısı ile oy almaya çalışacağı bir politika izliyor.
Kuşku yok ki, aslında kimseye bir şey vermeyen, verse de halkın vergilerinin biriktiği bütçeden verecek olan iktidar, önce ülkede milyonlarca işçinin ortalama ücreti haline getirdiği asgari ücreti, açlık sınırında açıklayarak bu ücretle işçilerin,TÜİK’e piyasada ki gerçek enflasyonun çok altında açıklattığı enflasyonun üstünde, maaş artışı veriyormuş görüntüsü ile milyonlarca emekli ile kamu çalışanının, yıllardır çözmediği kendisinin eseri, EYT sorununu çözüyormuş gibi yaparak, EYT’lilerin oylarını almayı hedefliyor.
Evet, iktidar tüm bu algı operasyonlarının yanı sıra hukuksuzluklarına da ara vermeden devam ediyor. Kısacası iktidarının devamı için, her türlü yol ve yönteme başvuruyor. Peki, tüm bu sorunları çözümünü içeren, projeler
geliştirip topluma sunması gereken muhalefet ne yapıyor dersiniz? Ne yapacak; iktidar ile yandaş medyanın baskısından sıyrılamadığı için ürkek davranmaya devam ediyor. Bu nedenle iktidarın, yargı üzerinde kurduğu baskının sonucu olan hukuksuz kararlara karşı ikircikli tutumunu sürdürüyor.
Bunun son örneği, 5 Ocak 2023 tarihinde yapılan 6’lı masa liderler toplantısının ardından yapılan açıklamada, Anayasa Mahkemesinin HDP’nin “Hazine Yardımına Bloke Konması” yönünde verdiği karara, toplantıdan sonra yapılan açıklamada, tek cümleyle de olsa yer verilmemiş olmasıdır. Nitekim açıklamanın hukuksuzluklara değinilen paragrafında, “İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Ekrem İmamoğlu hakkında verilen ve siyaset yasağını da içeren ceza hükmü, yargının siyasallaşmasının son çarpıcı örneği olmuştur. Yargının siyasallaşması karşısındaki tutumumuzu Saraçhane’de sergilediğimiz dayanışmayla bir kez daha göstermiş olduk. Sayın Erdoğan’ın kendi yaşadığı mağduriyeti başkalarına da yaşatacak adımlar atması güç yozlaşmasının en hazin örneklerinden birini teşkil etmektedir. Seçim sürecini etkilemek üzere yargıya müdahale niteliği taşıyacak benzer siyaset mühendisliği çabalarına karşı da bu dayanışmayı kararlılıkla sürdüreceğiz.” ifadelerine yer verilirken HDP kararına değinilmemesi, hukuksuzluklar arasında hukuksuzluğa maruz kalan kişi ve kuruma göre ayrım yapılmasıdır.
Dikkat ettiyseniz paragrafın giriş cümlesinde, “Yargının siyasallaşmasının son çarpıcı örneği olmuştur.” denmektedir. Halbuki 9 saat süren toplantının devam ettiği saatlerde, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının hakkında kapatma davası açtığı ve dava süreci devam eden HDP’nin, Hazine Yardımı yatırılan banka hesabına bloke konması başvurusunu inceleyen Anayasa Mahkemesi (AYM) seçim sürecine girilmişken, oy çokluğu ile bu talebi kabul etmiş ve geçici süreli bloke kararı almıştı. Yani 6’lı masa liderler toplantısının sonuçlarını kamuoyuna duyuracak olan açıklamanın yazıldığı saat itibariyle, ardı arkası gelmeyen hukuksuzlukların en sonuncusu olarak seçim yarışına girecek bir siyasi partinin banka hesabına “bloke” konması kararı verilmişti. O zaman, “Ülkeye demokrasi getireceğiz” iddiasında olan 6’lı masa liderlerinin açıklamalarında bir cümleyle de olsa bu hukuksuzluğa değinmeleri gerekmez mi? elbette gerekir. Zira bu karar adil bir seçim yapılmasının yolunu kapatan ve siyaseti hukuk eliyle dizayn eden bir karardır.
27 Aralık 2022 tarihinde bu köşede yayınlanan “Tek Çözüm, Hukuksuzluğa Amasız Fakatsız Karşı Çıkmaktır” başlıklı yazımın son paragrafında, “Tüm bunlardan çıkarılacak dersi kısaca özetlemek gerekirse; hukuksuzluğa amasız ve fakatsız karşı çıkmayıp, hukuksuzluğa maruz kalanın, etnik köken, din ve mezhep inanışı ile siyasi düşüncesine göre tavır belirleyenler, bugün İmamoğlu olur, yarın bir başkası, sonuçta bu tür hukuksuzluklara bilerek onay vermiş olurlar! Unutmamalıdır ki, hukuk bir gün herkese lazım olur lafı, öyle rastgele söylenmiş bir laf değildir!” demiştim. Maalesef iktidarın hukuksuzluklarına ve anti-demokratik uygulamalarına karşı olduklarını her fırsatta dile getiren ve iktidar olduklarında hukukun üstünlüğünü sağlayacaklarını söyleyen 6 parti lideri, toplantılarının devam ettiği saatlerde verilmiş olan bu karara herhangi bir tepki vermeyerek hukuksuzluklar arasında ayrım gözetmişlerdir.
Sizce iktidar bloku neden bu kararı, hatta partinin kapatılmasını ısrarla istiyor. Elbette izlediği inkâr ve ötekileştirme politikalarından dolayı, kendisine oy vermesi mümkün olmayan HDP seçmenini alternatifsiz bırakmak ve mümkünse sandıktan uzak tutmak için istiyor. Bu kimin işine yapacak elbette HDP seçmeninden oy alamayacak olan iktidar bloğuna. Hâl böyleyken muhalefetin bu hukuksuzluğa anında tepki vermesi gerekmez mi? HDP’li belediyelere kayyum atanırken sessiz kalmalarının, iktidarı İstanbul’a kayyım atama konusunda cesaretlendirdiği biliniyorken, sessiz kalırlarsa yarın sıranın kendilerine geleceğini bilmiyorlar mı? Peki, sıra kendilerine geldiğinde ne yapacaklar?
Elbette hepsinden olmasa da bu partilerin bazılarından, daha sonra bireysel birtakım açıklamalar geldi. Ancak iktidarın alternatifi olduklarını ve seçimlerde iktidara gelerek ülkeye demokrasi getireceklerini iddia edenlerin, iktidarın algıyla oyunu almaya çalıştığı yoksul Türkiye toplumunun bir kesiminin oy verdiği Türkiye’nin üçüncü partisini siyasi arenanın dışına itme yönündeki ayak oyunlarına tepkisiz kalmaları, demokrasi ve hukuk açısından sorunlu bir durumdur!