Daha önce bu köşede 4 bölümü yayımlanan bu yazı serimizin 4. bölümünün son iki paragrafında, değişimin kişilerin değişmesinin çok ötesinde bir politik duruşla mümkün olduğunu, en önemlisi de değişimin içi boş, anlamsız, slogandan ibaret olmadığını, ideolojik bir talebin olması gerektiğini belirtmiş ve Türkiye’nin içine sürüklendiği çıkmazdan, çıkmaza yol açan politikanın makyajlısı ile çıkmasının mümkün olmadığını vurgulamıştım.
Evet, Türkiye Mayıs ayında iki önemli seçime sahne oldu. Önce 14 Mayıs 2023 tarihinde cumhurbaşkanı seçiminin birinci turu ile milletvekili genel seçimi yapıldı. Birinci turda, cumhurbaşkanı adaylarının hiçbirisinin Anayasanın aradığı %50+1 oy oranına ulaşamamasından dolayı, Anayasa gereği 28 Mayıs 2023 tarihinde cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turu yapıldı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan bir kez daha cumhurbaşkanı seçildi.
Kuşku yok ki, Türkiye demokratik gelişmesini tamamlamamış, demokratik tartışma kültürü gelişmemiş bir ülke olduğundan, seçim süreci tartışılmadan seçimi kazanamayan muhalefet partilerinin yönetim kadroları, özellikle de liderleri tartışılmaya başlandı. Bunun temel iki nedeni var: Birincisi Türkiye’de siyasi partilerde liderin mutlak hâkimiyetinin olması, ikincisi ise parti içi muhalefetin sorumluluğu lidere yükleyerek onu yıpratmaya yönelmesi. Bu iki nedenden dolayı, başarısızlıklarda liderin tartışmaların odağında olması kaçınılmazdır. Bunda yadırganacak bir durum yok. Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus tartışmanın yöntemidir. Bu konuda özellikle üzerinde durulması gereken anamuhalefet partisi CHP içi tartışmalardır. Zira seçim akşamı sonuç henüz kesinleşmemişken, “CHP’de değişim zamanı!” diye basına açıklamalarda bulunulması, seçim sürecinde iktidarın yaptığı hukuksuzlukların yanı sıra muhalefetin eksikliklerinin tartışılmasının önünü kesmiş ve ülkenin gerçek gündeminin konuşulmasını engellemiştir.
Peki, neler yapılabilirdi ve bundan sonra neler yapılmalı?
1. 2017 Anayasa değişikliği ile geçilen ve dünya literatüründe yeri olmayan, işlevsizleştirilmiş bir parlamento ve onun karşısında oldukça güçlendirilmiş, halkın vekilleri ile yargıya hesap verme zorunluluğu olmayan tek kişiye dayanan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denen yürütme modeli tartışılmalıydı. Zira bu garip modelde, tek yetkili olan cumhurbaşkanı seçilebilmek için %50+1 oy alma zorunluluğu var. Kuşkusuz iktidar blokunun kendisini ebedi iktidar yapacak şekilde getirdiği sistemin bu özelliğinden dolayı, %50+1’e ulaşabilmek için tüzükleri, dünya görüşleri, program ve projeleri farklı birçok parti bir araya gelmek zorundadır. Bu nedenle, mevcut iktidar blokunun karşısına alternatif olarak çıkanlar birçok handikapla boğuşmak zorunda kalmaktadırlar. Nitekim iktidarın karşısına alternatif olarak çıkan Altılı Masa da bunu fazlasıyla yaşadı. Özellikle İYİ Parti’nin masayı hapsetmeye çalıştığı milletin hassasiyetlerini aşan en geniş birlikteliği sağlayamaması önemli bir handikaptı. O zaman “değişim” sosyal demokrat olduğunu iddia eden CHP’nin, bu muhafazakâr tutuma net tavır alması ile başlamalıydı.
2. Meral Akşener ile partisinin, ilk günden itibaren seçilecek aday propagandası yapmak suretiyle masayı istediği adayı belirlemek için kullanma taktiği ile hareket etmesine karşı net bir tavır alınmalı ve masanın belirleyiciliği güçlü bir şekilde vurgulanarak kendisinden ortaklık hukukuna uyması istenmeliydi.
3 Demokratik parlamenter sisteme geçiş vaadi için uzun zaman harcanması ve aday belirlemenin geciktirilmesinin, toplumu demoralize edeceği göz önünde bulundurulmalı ve ona göre tedbir alınmalıydı.
4. Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanmak için HDP seçmeninden destek alınması zorunluyken, iktidar ve yandaş medyanın baskısının yanı sıra İYİ Parti’nin “HDP’nin olduğu masada biz olmayız” baskısına boyun eğilmesi, sosyal demokrat bir partinin politikası olamaz. “Değişim” olacaksa gelecekte bu politikanın terk edileceği güçlü bir şekilde vurgulanmalı.
5. Değişim için öncelikle, partinin 1970’lerin yetersiz sol söylemlerinden bile uzaklaşmasına ve neoliberal politikalara angaje olarak sağa yanaşmasına mutlaka son verilmelidir. Zira ülkede sağın alternatifi sağ birçok siyasi parti varken sağ seçmen size oy vermez. Yani partinin aksayan sol ayağı güçlendirilmeli ve iktidarın ötekileştirdiği tüm kesimlere hitap edecek politika esas olmalıdır.
6. Toplumun ezilen kesimlerine hitap eden, çağdaş örgütlü topluma ulaşmayı esas alan, başta anayasal hak olan toplantı ve gösteri hakkının kullanılması olmak üzere her türlü demokratik hakkın yanı sıra, işçiler ile kamu çalışanları için serbest toplu pazarlık ile grev hakkının kullanılmasının önü açılmalı, grev ertelemeleri ile lokavtı anayasa ve kanunlardan çıkaracak düzenlemeler yapılacağı taahhüt edilmeli
7. Adil bir vergi sistemi ile çok kazanandan çok, az kazanandan az vergi alınması politikası uygulayacağını vaat eden, vergi affı uygulamasına son veren, gelirin adil paylaşımını hedefleyen, üretimi ve eşit paylaşımı esas alan, etnik ve dini farklıkları kabul eden ve insan hakları ile insandır sloganını düstur edinmiş gerçek bir sosyal demokrat programla toplumun karşısına çıkmak hedef olmalıdır.
8. Devlet tarafından tüm yurttaşlara ulaşılabilir, eşit ve parasız verilmesi gereken eğitim ve sağlık gibi en temel hizmetlerin özelleştirilmesi, düşük gelirli yurttaşların bu hizmetlere ulaşmasını engellediği bilinen bir gerçektir. Özellikle gelecek kuşakların yetişmesinde büyük öneme sahip olan eğitimin bilimsel ve laik özelliklerinden koparılarak özelleştirilmesi, çocuk ve gençlerin erken yaşta eğitimden kopmalarına ve çocuk yaşta ucuz iş gücü olarak sermaye tarafından sömürülmelerine yol açmaktadır. Devletin parasız vermesi gereken bir diğer hizmet olan sağlık ise; gerek uluslararası sözleşmelerde gerekse Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda tüm yurttaşlara tanınmış bir haktır. Bu hakkı sağlamak ise devlete getirilmiş bir yükümlülüktür. Bunlardan hareketle, koruyucu hekimlikten başlayarak sağlık ile eğitimin devlet tarafından tüm yurttaşlara ücretsiz verileceği taahhüt edilmelidir.
9. Neoliberal politikaların uygulanmaya konması sonucu bitirilmiş olan tarım ve hayvancılığı canlandırmayı hedefleyen, ülkenin yeniden kendi kendisine yeterli hale gelmesini sağlamak üzere köylüyü destekleyecek program ve projeler belirlenmeli, teşvik ve desteklere rağmen işlenmeyen boş araziler, devlet tarafından işletmeye alınarak üretime kazandırılmalıdır.
10. Sendikalar, meslek odaları, çiftçi birlikleri ile kooperatifler doğal müttefik olarak kabul edilmeli ve düşüncelerine her zaman başvurulmalıdır.
11. Yargı bağımsızlığının sağlanacağı, hukukun eksiksiz uygulanacağı ve hiçbir yurttaşın farklılığından dolayı adaletsizliğe maruz kalmaması için gerekli tedbirlerin alınacağı, devlet adını kullanarak suç işlenmesinin, suç işleyenin görev yaptığı kurumu tartışılır hale getirdiği ve yıprattığı gerçeğinden hareketle, özellikle insan hakları ihlalleri yapan kamu görevlerinin cezasızlıkla korunmalarına son verileceği ve hiç kimsenin iktidarı eleştirdi veya yönetenlerin hoşuna gitmeyeni söyledi diye sabahın köründe evinden alınmayacağı taahhüt edilmelidir.
12. Elbette Kılıçdaroğlu ile başında bulunduğu merkez organlarının seçimin kazanılamamasında yanlış ve eksiklikleri vardır. Örneğin; örgütün ideolojik olarak sağa yanaşması başlı başına tartışılması gereken önemli bir eksikliktir. Yine Türkiye’nin en önemli sorunu olan Kürt sorununun barışçıl çözümü konusunda geleneksel politikanın dışına çıkılmaması, aksine bu konuda her şeyi şiddetle özdeşleştiren iktidarın söylemlerine onun söylemleri ile karşılık verilmesi, kendisine “Sosyal demokratım.” diyen bir partinin politikası olmamalı. Aksine sorunun barışçıl çözümüne dair öneriler cesaretle ortaya konmalı. Bu konudaki en büyük yanlış, iktidar blokunun Kürt sorununu muhalefeti dizayn etme ve karşı karşıya getirme amaçlı kullanmasına ilişkin taktiklerini boşa çıkaracak bir duruşun sergilenememiş olmasıdır. O zaman “değişim” iktidarın bu politikasına karşı, şiddeti reddeden, demokratik siyaseti destekleyen politika izlemeyi esas almalıdır.
13. Dışarıda barışın sağlanmasını esas alan, komşu ülkelerle, içişlerine karışmamayı taahhüt eden, iyi ilişkiler kurmayı hedefleyen, bloklar arası çatışmalarda mümkün olduğunca taraf olmamayı ve ülkeler arasında barış sağlamayı amaçlayan, saygın bir dış politika için yapılacaklar ortaya konmalıdır.
14. Elbette her parti kendi tüzüğüne uygun olarak parti içi demokrasiyi işletmeli ve genel başkan dahil parti organlarını yenileyebilmeli. Kısacası genel başkandan başlayarak değişmesi gereken kim varsa kurallar işletilerek değiştirilmelidir. Kabul etmek gerekir ki, değişim kişilerin değişmesi ile sınırlı olduğunda istenen sonuç elde edilmiş olmaz. Yapılması gereken değişimin örgütsel işleyiş içinde, tüzük, program ve oluşmuş içtihat çerçevesinde örgüt toplantılarında tartışılmasını sağlamak ve partinin tüzüğünde, parti organlarının ve genel başkanın seçilmesine ilişkin usul ve esaslara uygun yol ve yöntemin izlenmesinin güçlü bir şekilde vurgulanmasına ihtiyaç vardır.
Evet, genelde yapılacaklara dair önerilerimi içeren bu bölümle birlikte, yazı serimiz sona erdi. Öncelikle şunu belirtmeliyim, bu yazı serisinde amacım kimseyi yermek veya kimseyi vazgeçilmez göstermek değil. 12 Eylül faşizminin dayattığı tekçi zihniyetin toplumu solsuz ve soluksuz bıraktığı, sağın alternatifinin sağ olduğu Türkiye’de gerçek bir sosyal demokrat partiye ihtiyaç vardır. Kuşku yok ki tüm eksikliklerine rağmen, mevcut durumda bu ihtiyaca cevap verecek parti Cumhuriyet Halk Partisi’dir. Bir sonraki yazıda buluşuncaya kadar hoşça kalın!