Uyarıyorum!
Bugünkü yazıma bir genel kültür sorusu ile başlıyorum, hatta iki:
Soru 1- 1918- 1920 yılları arasında Dünya çapında bir grip pandemisi[i] yaşanmıştır. Salgın İspanyol gribi olarak adlandırılmıştır. Sizce bu salgının orijini hangi ülkedir?
Soru 2- İspanyol gribi yaklaşık kaç insanın ölümüne sebep olmuştur?
1918 İspanyol pandemisi. Kaynak: Encyclopaedia Britannica
Yukarıdaki soruların cevabını doğru bilip bilmediğinizin önemi yok, cevapları yazının dipnotlarında okuyabilirsiniz[ii]. Yaptığım “kültür yarışmasının” amacı yazdığım bu küçük makaleye dikkatinizi çekmektir. İlginizi çekebildiysem buyurun başlıyoruz.
Yaşı 60 ve üstünde olan arkadaşlarım hafızalarını biraz yoklarlarsa okullarında koltuk değneği ile gelen arkadaşları olduğunu hatırlayacaklardır. Bu çocukların bir çoğunun hastalığının adı bulaşıcı bir hastalık olan çocuk felciydi. Tıpta poliomyelit olarak adlandırılan bu hastalığın bugün bile tedavisi yoktur. Ölüme veya paralitik sekellere (felç) sebep olan Poliomyelit, tarih boyunca ve 1960’lı yıllara kadar milyonlarca çocuğun ölümüne ve sakatlığına sebep olmuştur. 1950 ortalarında bilim insanlarının geliştirdiği polio aşısının 1960’lı yıllardan itibaren çok yaygın olarak kullanılması ile hastalık 1970’li yıllardan itibaren büyük ölçüde eradike[iii] edilmiştir.
“Kızamuk Ağıdı” adında bir şiir okudunuz mu? Yazarı bir hekim, çocuk doktoru: Ceyhun Atuf Kansu. Kızamık yüzünden ölen çocuklar için yazdığı ağıdın birkaç dizesini paylaşıyorum[iv]:
“Habersiz hepsi, kızamuktan ve ölümden,
Kirli yüzlerinde açan ölümden habersiz,
Ve, düşmüş bir gül oluyorlar birden,
Bebekler ölüyor, ölümden habersiz.”
Görsel kaynağı: Türk Tabipleri Birliği internet sitesi
Ben hekimim, çocuklar patır patır ölüveriyordu kızamıktan, sebep olduğu pnömoniden[v]. Sonra bıçak gibi kesildi ölümler; yıl 1985. Köy, mezra, dağ tepe dolaştık ellerimizde aşı çantalarıyla. Gururluyduk, mutluyduk; yenmiştik difteriyi, boğmacayı, tetanozu, kızamığı, çocuk felcini, kızamığı…
Yeni bir insan türü yetişti ülkemizde. Bilgi kaynakları internet olan, ilk bakışta Homo Sapiens zannedeceğiniz bir tür hominid. Her konuda uzmanlar. Bu yeni insan türüne “Homo internetus” adını verdim. Tutturmuşlar, aşıların içinde “civalı adyuvan” varmış, çok tehlikeliymiş. Aşıların gizlenen yan etkileri yüzünden Avrupa’da, ABD’de kullanılmıyormuş. Aslında FDA[vii] bu ilaçları yasaklamış ama Türkiye gibi ülkeler denek olarak kullanılıyormuş. Türk veya Kürt ırkının soyunu tüketmek istiyorlarmış, aşılar ilaç tekellerinin ceplerini doldurmak için üretiliyormuş! Breh, breh, breh! Duyan da Harvard Üniversitesi’nde immünoloji doktorası yapmış, son makalesi Journal of Pediatric Research dergisinde yayınlanmış sanacak. Çocuğuna aşı yaptırmamak insan hakkıymış. “Biz aşı yaptırmıyoruz/yaptırmayacağız çocuklarımıza” diyen, sonra da Anıtkabir önünde çektirdiği fotoğrafı paylaşmayı “devrimci” olmak sanan Homo İnternetus türünü yakından tanıyorsunuz. Üstüne üstlük, bütün insan hakları ihlallerinin “ortadan kalktığı” ülkemizin Anayasa Mahkemesi “Çocuklarına aşı yaptırmamak insan hakkıdır” diye buyurmuş. Biliyor musunuz? Aşılar sadece aşı olan kişileri korumaz. Örneğin, kızamığa karşı aşılı kişilerin oranı yükseldikçe o toplumda epidemi[vi] olasılığı düşer, aşılı olanların oranı düştükçe epidemi olasılığı yükselir. Özcesi, kullandığınızı zannettiğiniz “insan hakkı” sadece çocuklarınızı değil, toplumun tümünü tehdit etmektedir.
Bütün bu iddiaların arkasında maalesef hekimlerin de olması şaşırtıcı olmasa da korkutucu. Gerçi kupa çekip hacamat yaparak, sülük yapıştırarak hasta tedavi ettiğini iddia eden, hatta zanneden hekimler de var; malumunuz olduğu üzere yeterince çürük yumurtamız var sepette.
İlaç tekellerinin tıp disiplinleri üzerindeki korkutucu baskısını, yönlendirmesini elbette biliyor ve görüyoruz; büyük resmi gören, kendisini tıp dışı alanlarda da yetiştiren her hekim bu ürkütücü tabloyu görerek kendince bazı çıkış yolları ve tedavi usulleri geliştiriyor. Piyasaya yeni çıkan, ilaç firmaları tarafından gürültülü etkinliklerle tanıtılan ilaçlara karşı temkinli davranan akademisyen bir kardiyoloji uzmanı arkadaşım/meslektaşımın “Ben hala annemin tansiyon ilacını yazıyorum” deyişindeki istihza[viii] hala kulağımın dibinde yankılanır. Nedir, ilaç tekellerinin tıp disiplinlerini ablukaya aldığını ileri sürerek tüm hekimlik uygulamalarına, klasik tedavi protokollerine ve kullanılan ilaçlara karşı çıkmakla ilerici, devrimci olunmuyor, olunamıyor; olsa olsa bir doğrudan iki yanlış çıkartan şarlatanlık mertebesine çıkılıyor.
Hekimlik, bilimsel tıp disiplinlerinden beslenen bir risk yönetimi sanatıdır. Mesela verdiğimiz, uyguladığımız ilacın/aşının yüz binde bir olasılıkla sizi öldürebileceğini, binde bir olasılıkla tehlikeli yan etkiler gelişeceğini, yüzde bir olasılıkla nahoş ama tahammül edilebilir yan etkiler olabileceğini, onda bir olasılıkla işe yaramayacağını gayet iyi biliriz. Üstüne üstlük ilaç/aşı vermediğimiz takdirde hastalığın size/topluma ne ölçüde zarar vereceğini de hesaplarız. Aldığımız uzun ve zorlu, hatta ömür boyu devam eden eğitimin amacı da bu risk yönetimi sanatında ustalaşmaktır. İşte bu yüzden, siz internet ortamında duyduğunuz “sakın bu ilacı/aşıyı kullanmayın, kullandırtmayın, arkadaşlarınla hemen paylaş” türünden mesajları sayfanıza koyduğunuzda kafayı yiyoruz.
Grip hastalığı ile başladım yazıma, grip aşısı ile bitireceğim. Şimdi arkanıza yaslanıp dikkatle okuyun lütfen! Çünkü bu yazdıklarım çok önemli.
Grip ile “soğuk algınlığı” diye tabir ettiğimiz hastalıklar birbirinden farklıdır: Grip çoğu zaman yüksek ateşle ve şiddetli kas, eklem ağrıları ile seyreder. Gripte pnömoni, bronşit vb. komplikasyon oranı yüksektir. Risk grubundaki kişilerde grip veya sebep olduğu komplikasyonlar sebebiyle ölüm oranı artar. Soğuk algınlığı türünden viral üst solunum yolu enfeksiyonları ise çoğu zaman burun akıntısı, hafif ateş, halsizlik ile seyreder ve ağır komplikasyonlara sebep olması enderdir. Grip aşısı sizi o yıl aktif olması muhtemel grip virüslerinin çoğuna karşı korur. Soğuk algınlığı virüslerine etkisizdir. Özcesi, nezle olduğunuzda “grip aşısı oldum yine de grip geçirdim” diye ortalığı velveleye vermeyin.
Grip aşısı uygulamasında en önemli kavram risk grubudur: Bazı etkenler, koşullar veya biyolojik/genetik/sosyal özellikler belirli hastalıklara yakalanma olasılığınızı arttırır. Sigara içiyorsanız kalp, akciğer hastalıkları ve kansere yakalanma olasılığınız çok yükselir. Hipertansiyonunuz varsa kalp veya serebrovasküler hastalıklara[ix] yakalanma riskiniz fazladır. Şeker hastalığınız varsa veya kanser tedavisi görüyorsanız enfeksiyon hastalıklarına karşı direnciniz düşüktür ve grip neticesinde gelişen pnömoni sonucunda ölüverirsiniz. Yukarıda hekimliğin risk yönetimi sanatı olduğunu yazmıştım. Hekiminiz size “Grip aşısı yaptırın” diyorsa sizin grip hastalığına yönelik risk gruplarından birine dahil olduğunuzu biliyordur. Bu yazıyı tıp kitabına çevirmek istemediğim için risk gruplarını burada yazmayacağım ama dipnotlarda ayrıntılı olarak listeledim, ilgileniyorsanız inceleyin[x]. İnceleyin ki matah bir şeymiş gibi “Biz grip aşısı yaptırmıyoruz” diye sosyal medyada paylaşmayın!
Bu yazımın bu satırına kadar yazdıklarım sağlık profesyoneli olmayan okurlarım içindi. Aşağıda yazacaklarım ise Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı’na…
UYARIYORUM[xi]
Bugün 5 Kasım 2019. Az önce eczacı arkadaşımı aradım. Grip aşısı hala gelmemiş. Ekim ayı ortasında çok az sayıda gelen aşılar ihtiyacın yüzde birini bile karşılamamış. Bakanlığın demesine göre aşı bu hafta gelecekmiş.
Bugün 5 Kasım 2019. Grip aşısı şimdi, şu dakika eczanelere gelmiş olsa bile risk gruplarının aşılanması bir haftayı bulacaktır. Aşı yapıldıktan sonra yeterli etkinin oluşması 2-3 hafta süreceğine göre risk gruplarında bağışıklığın sağlanması ancak aralık ayında mümkün olacak.
Bugün 5 Kasım 2019. T.C Sağlık Bakanlığı risk gruplarında bulunan milyonlarca insanı, önümüzdeki bir ay içinde çıkması olası bir salgında ölümle, ağır komplikasyonlarla yüz yüze bırakmıştır.
Sağlık Bakanlığı’nın en önemli görevi halk sağlığına yönelik çalışmaları yürütmektir. Aşının temini ve tüm risk gruplarına ücretsiz olarak uygulanmasını sağlamak asli görevlerinin başında gelmelidir. Telafisi olanaksız sonuçlar doğurabilecek bu ihmalin açıklaması, bahanesi olamaz. Bu koşullarda devlet yönetiminin en temel ilkelerine sahip bir ülkede Sağlık Bakanı derhal istifa etmiş, tüm sorumlu bürokratlar görevden alınmış olurdu.
Uyarıyorum: Sağlık Bakanı oluşagelen ihmal nedeniyle toplumdan ivedi olarak özür dilemeli, önümüzdeki bir ay zarfında meydana gelmesi olası bir salgına karşı halkı bilgilendirmeli, risk gruplarına yönelik olarak çalışan tüm sağlık çalışanları ve sağlık kurumlarının alarma geçirildiğini duyurduktan sonra istifa ettiğini açıklamadır. Yetmez ama belki örnek olur…
Doğan Alpaslan DEMİR
—-
DİPNOTLAR
[i] Pandemi: Bir kıta veya dünya çapında yayılan salgın hastalık.
[ii] Salgına İspanyol gribi adı verilse de hastalığın orijini İspanya değildir. Kesin olarak bilinmese de ilk olarak Hindistan’da çıktığı sanılmaktadır. İspanyol gribi olarak adlandırılma sebebi muhtemelen ilk teşhis koyulan ülkenin İspanya olmasıdır. İspanyol gribinin 18 ay içinde yaklaşık 50- 100 milyon kişinin ölümüne sebep olduğu sanılmaktadır. Bazı kaynaklar bu sayının 200 milyona kadar çıkmış olabileceğini iddia etmiştir. Her halükarda, yaşanan pandemi neticesinde ölen kişi sayısı Birinci Dünya Savaşı’ndan fazladır.
[iii] Eradikasyon: Yok etmek.
[iv] Kızamuk Ağıdı adlı şiirin tamamını okumak, yazarı Ceyhun Atuf Kansu’yu yakından tanımak isterseniz linkteki yazımı okuyabilirsiniz: https://doganalpdemir.com/2017/11/10/ceyhun-atuf-kansu-siirli-cuma/
[v] Pnömoni: Zatürre.
[vi] Epidemi: Salgın hastalık.
[vii] Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi.
[viii] İstihza: Alay.
[ix] Serebrovasküler hastalık: Beyni besleyen damarların daralması, tıkanması veya kanaması ile ortaya çıkan hastalık türü.
[x] Grip aşısı olması önerilen risk grupları:
–65 yaş ve üzeri kişiler,
– 2 yaşın altında bulunanlar,
– Hamileler,
– Bakımevi ve huzurevinde kalanlar,
– Kronik böbrek yetmezliği olanlar,
– Astım, kronik akciğer hastalığı (KOAH) olanlar,
– Kalp-damar sistemi hastalığı olanlar,
– Bağışıklık sistemi baskılanmış olanlar,
– Kan hastalığı olanlar,
– Şeker hastalığı olanlar,
– Nörolojik hastalığı olanlar,
– Metabolik hastalığı olanlar,
– Kronik karaciğer hastalığı olanlar,
– Aşırı şişman olanlar
– 6 ay-18 yaş arasında olup uzun süre aspirin kullanması gerekenler.
Kaynak: TTB
[xi] “Sen kimsin ki koca Sağlık Bakanlığı’nı uyarıyorsun?” diye serzenişte bulunacaksanız Emile Zola’nın 1898’de l’aurore gazetesinde yayımlanan “Suçluyorum” başlıklı yazısını ve bu yazının yankılarını okuyun lütfen.
Görsel kaynağı Pixabay. Resim Gerd Altmann tarafından Pixabay‘a yüklendi.