Türkiye’nin günah köpekleri
2019’a girdiğimiz ilk saatlerden bugüne kadar ülkemizde tam bir köpek kıyımı yaşanıyor. Hem sosyal linç, hem fiilen öldürme, dövme, işkence etme şeklinde tezahür eden bu kıyım aslında geçtiğimiz yıl yeniden görüşülmeye başlanan ‘Hayvanları Koruma Kanunu’nda değişiklik çalışmaları ile iyice belirginleşti.
Nedendir bilemiyorum toplumda var olan tipik ‘domuza düşmanlık’ durumuna, şimdi de ‘köpekleri yok edin’ kalemi eklendi.
Bilindiği gibi ülkemizde hayvan hakları maalesef tam anlamıyla ‘hayvan hakları’ olarak korunamıyor, hatta tanımlanamıyor. Biz hayvan hakları dediğimizde köpekler ve kediler noktasında bataklığa saplanmış durumda bir sivil toplum grubuyuz. Ne mezbahalarda yaşanan vahşet; ne av denilen barbarlık, ne deney zulümleri gündemimizde satırların ötesine taşınabiliyor.
Çünkü yanı başımızda gözlerimizin içine bakabilen, neredeyse bir insan hatta daha ötesi bir can olarak hayatımızı paylaşmaya hazır muhteşem köpeklerimizi yok etmeye kararlı kaba bir güruhla çevrili durumdayız. Onları korumaya çalışırken ‘insanın elli, hatta milyon tondaki yüzünü’ görmek zorunda kalıyoruz. Kötülüğü saf haliyle soluyor, dokunuyor, hissediyoruz.
Her zaman dediğim gibi ‘köpekler’ bizim hayvan hakları mücadelemizin ‘sarı öküzü’dür. Bilirsiniz o hikayeyi; aslan sürüsü bir arada güçlü olan öküzlere saldırıp yiyemediği için öküzlerden birini hedef seçmiş ve sözcü aslan sürüyle görüşmeye gitmiş. Seçilen hedef, ‘sarı öküz’müş. Aslan sürüye, “O sarı öküz sinirimizi bozuyor, size benzemiyor, farklı o. Onu bize verin, biz de size hiç bulaşmayalım” demiş. Öküzler güvende olmak ve çoğunluğu korumak için bunu olumlu bulmuş ve sarı öküzü vermiş. Ancak aslan sürüsü bununla kalmamış, her bir öküzü tek tek bu yöntemle almış ve kalmış geriye üç öküz. Başlamışlar ne oldu, ne oluyoruz diye düşünmeye. Ve şöyle söylenmişler; “Sarı öküzü vermeyecektik…” İşte tam da bunun için köpekler hayvan haklarında ‘sarı öküzümüz’dür.
Biz onları vermeyeceğiz bunda şüphe yok. Gücümüz yettiğince, sesimiz çıktığınca da onlara yapılan vahşete karşı direneceğiz. Günlerdir medya bir düğmeye basılmış gibi ‘köpekler küçük kızı parçaladı’, ‘köpekler liseli genci öldürdü’, köpekler kızını (çocuk değil kocaman üniversite adayı kızını) servise bindirirken kadını parçaladı’, ‘sahipsiz köpekler dehşet saçtı’ gibi köpürtülmüş onlarca haberle ortalığı iyice karıştırıyor.
Normal şartlarda bir köpeğin saldırısı karşısında biz hayvansevenlerin de objektif olarak yaklaşıp, iki tarafın da zarar görmemesi için çabalaması gerekirken; bizi doğrudan siper savunmasına iten büyük bir linç saldırısının karşısında kalıverdik. Sanki köpekler ‘suçlu’ gibi hedef gösteriliyor; nerede görülürse öldürülmesi gereken canavarlar olarak lanse ediliyor.
Toplumun ‘günah köpekleri’ oldu tüm köpeklerimiz. Masum, sevimli, sadık, akıllı güzel hayvanlarımız. ‘Günah köpeği’ diyorum; ‘günah keçisi’ yerine onları koydular toplum olarak. Bilirsiniz bazı toplumlarda tüm günahlar sembolik olarak keçiye yüklenir ve onun öldürülmesiyle günahlardan kurtulmak mümkün olurmuş. Tam metni bu mu bilemiyorum ama aşağı yukarı böyle.
Onun için bizim toplumumuzda da şimdi ‘günah köpekleri’ ilan edilen hayvanlarımız zulüm altında inletiliyor.
Şahsen birkaç yıl önce Eskişehir’de kıyafetleri parçalanmış kanlı cesedi bulunan E.P.’nin de; Kayseri’de aynı şekilde bulunan liseli gencin de köpekler tarafından parçalanarak öldürüldüğüne bir an bile inanmadım. Raporlar da düzmecedir diye düşünüyorum. Mümkün değil mi? Mümkün…
Kendi türü, arkadaşları ve belki yakınları tarafından saldırıya uğrayan, öldürülen ve köpeklerin bulunduğu boş alanlara atılıveren insanlar var. Ve bunları yapanlar ahlaksızlık obezi toplum tarafından sindiriliyor, hazmediliyor; fatura da köpeklere ve onları korumaya çalışanlara kesiliyor.
Tecavüzler, ahlaksızlıklar, cehalet ve kötü olan bir sürü şey ‘günah köpekleri’nin üzerine yıkılarak toplum kendini oyalıyor. Temize çıkarıyor aklınca. Onlar “Biz yapmadık” diyemez; “Her şeyi gördük, gerçeği budur” diyemez, kendilerini koruyamaz.
Ama biz biliyor, görüyor, düşünüyor ve izliyoruz. Köpeklerimizi yok etmeye kararlı bu koca toplumun karşısında her koşulda onları korumak için duruyor olacağız. Her zaman dediğim gibi; ‘şu uyuz it kadar, şu pireli kedi kadar, şu aptal kuş kadar’ sevilmemiş, sevmemiş insan kalabalığı bu sevgiyi ve adalet duygumuzu burnumuzdan getirmeye kararlı.
Her koşulda yasaları sonuna kadar çalıştırarak, gerekirse her gün yeniden başlayarak, çoğalmaya çalışırken yıkılıp azalsak da yola devam ederek onları koruyacağız.
‘Günah köpekleri’ olmayacak köpeklerimiz. İnsan kendi ahlaksızlığıyla yüzleşecek ve gerçek adalet için savaş hiç bitmeyecek.
Av.Hülya YALÇIN
Hayvanlara Adalet Derneği Başkanı