TİP ve olası müttefikleri…

TİP, Meclis’i salt propagandif düzeyde bile olsa etkin bir araç olarak kullanmak iradesindeyse Meclis’teki varlığını sürdürme iradesini de göstermeli. Fakat TİP’in barajı geçemeyeceği açık. Bu da bir ittifak politikasını gündeme getiriyor.
Açıkça ve baştan söyleyeyim, benim gönlümden geçen TİP’in Meclis’e CHP tarafından taşınmasıdır. Bu meyanda, TİP’in geçmiş ve muhtemel ittifak ortağı HDP’yle CHP’yi sundukları imkânlar, temsil ettikleri ihtimaller yönünden karşılaştıralım.
Öncelikle, ittifaklardan ve sonucunda düzülecek çoğulculuk vitrininden bu iki parti ne murat etmektedir, ona bakalım. HDP taşıdığı çok eski alışkanlıkların da etkisiyle, sırtladığı çevrelerden açık veya örtülü biat istemektedir. Bu biatin HDP’nin değişken, zayıf kurullarına değil, bir tür “derin HDP”ye olduğu nettir. Daha dolambaçsız konuşacak olursak, PKK çizgisine açıkça eleştirel davranmış kimse HDP’de yer bulamaz.
Öte yandan, HDP Türkiye’de sosyalist solun, eski TİP de dâhil olmak üzere, asla görmediği imkânları ona sunmaktadır. Bahsettiğimiz biat mekanizması da esasen hotzotla değil, objektif bir cazibenin vadettiği, en önemlisi de gerçek kıldığı avantajlar sayesinde işlemektedir. HDP toplamı içinde yer alıp nispeten mesafeli, geçmişte veya zaman zaman mütereddit davranmış, örneğin EMEP, Halkevciler gibi yapılar da böylece milletvekilliği, sendika, oda yöneticiliği türünden mevkileri güvenceye almış, HDP’nin inşa ettiği zeminlerde faaliyet yürütmüş, HDP’siz bir gelecek düşünemez hale gelmiştir.
CHP ise Kemal Kılıçdaroğlu yönetiminde, dar ve demografik olarak gittikçe daralan bir tabana hitap ettiği bilinciyle ve Erdoğan iktidarının kendisine karşı cepheden ve ödünsüz izlediği yalnızlaştırma stratejisine karşı, muhalefetin lideri olma yolunda farklı bir çoğulculuk politikası izlemiştir. Burada, CHP’nin kendi bünyesinde yer verdiği, toplumsal ve siyasi karşılığının ne olduğu meçhul “aykırı” isimlerden çok Millet İttifakı’nın yapısına bakmak gerekir.
Saadet Partisi, Demokrat Parti gibi, siyaseten zayıf ama sembolik temsil gücü yüksek oluşumlara Millet İttifakı’nda yer verilmesinin nedeni tam da budur. Bu tablonun, İYİ Parti’nin CHP desteğiyle seçime sokulmasından itibaren, en çok İYİ Parti’ye yaradığı herkesin malûmu. Fakat CHP’nin en önemli sorunu olan tabanda daralma, dış destekten yoksunluk sorunlarına ve bunlar sonucunda, Erdoğan’ın çok önemsediği “yalnızlaştırarak bitirme” stratejisine karşı en azından şimdilik ciddi bir çözüm sunduğu da açıktır.
Bu iki partinin ittifaklara ve genel çoğulculuk vitrinine atfettikleri anlamlar arasındaki farkların en önemli nedeni bu strateji farklarıdır. Ayrıca, parti içi yaşamda ve siyasal kültürde de yaklaşım farkları mevcut. HDP “dâhile karşı dirlik, harice karşı birlik” ilkesinin paranoyakça savunulduğu, dişe dokunur her tartışmada yaftaların havada uçuştuğu bir oluşumdur. CHP ise tabir-i caizse yolgeçen hanı olmaya alışıktır. TİP milletvekilleri üzerinden söylersek, Sera Kadıgil‘in istifasına verilen tepkilerle diğer milletvekillerinin istifasına verilen tepkiler arasındaki farkı hep birlikte gördük.
Dolayısıyla, CHP potansiyel bir ittifak ortağı olarak HDP’den çok daha eşitler arası, baskısız ve kaprissiz bir zemin sunmaktadır. CHP’nin bugüne kadar böyle bir zemini hep sağa açık tutması, “solcuysan aha CHP, gel de üye ol” yaklaşımı sürdürmesi yanıltıcı olmamalı. TİP “Kemalistlere yanlıyorsunuz”, “Kürt düşmanısınız” gibi ezbere, marazi ithamları önemsemezse, kendi kadrolarındaki psiko-politik rezervleri rahatça göğüsleyebilirse anlamlı ve verimli bir ittifak zeminini doğru, akılcı şekilde kullanabilir.
“Sol ittifak” mevzuuna hiç değinmemem dikkatinizi çekmiş olabilir. ÖDP’den Birleşik Haziran Hareketi’ne kadar görülmüştür ki sosyalist sol, kendi arasında birleşip iş yapma kabiliyetinden yoksundur. Habitusu, naturası buna elvermemektedir. Boşa kürek çekmenin lüzumu yok.