Taban inisiyatifleriyle herkes için siyaset
Express’in Temmuz-Ağustos sayısında HDP İstanbul Milletvekili Ahmet Şık ile yapılan bir röportaj var. Ahmet, bu ülkenin direniş simgelerinden biri. Ben bir gazetecinin değil, onurlu bir yurtseverin söyleşisi gibi okudum bu söyleşiyi… Zira gazeteci de olsanız, manav da olsanız, artık bu ülke siyasetinde bir sözünüz olmalı ve bu sözü tek başına değil, diğer yurttaşlarla birlikte dile getirmeniz gerek. Bunun tek yolu ise siyaset yapmak; herkes için siyaset, her şey için siyaset… Zira Türkiye böyle bir dönemden geçiyor, tarihsel bir dönemeçten…
Onurlu bir muhalif ruh varken…
Bir partiden milletvekili olmuş bir kişinin Türkiye’deki sorunların çözümü için kendi partisini değil de taban inisiyatiflerini işaret ediyor olması önemli… Ahmet şöyle demiş: “Mahalle, mahalle, mahalle! Meclis, meclis, meclis! Bunca baskıya, zulme bu ülkenin yarısı hâlâ direniyor be kardeşim. Bu ülkenin yarısı direniyorsa, kafasında kurduğu istibdatı yerleştiremeyecek. AKP’nin handikapı bu zaten. Rejimi yıktı, rejim kuramıyor. Kuramayacak. Burası Mısır değil. Küçüksemek için söylemiyorum. Burada başka bir direniş geleneği var, başka bir demokratik bakış var, hukukun üstünlüğünden yana, laiklikten yana on milyonlar var. Şimdi işimiz daha zor, ama ısrar edeceğiz, direteceğiz. Hayali olan insanlar için mevzu hep aynı: Direneceksin. Direnmeden kazanma şansın yok. Dediğim gibi: Mahalle. Mahalle. Mahalle! Meclis. Meclis. Meclis! Başka türlü olmaz.”
Geleceğin siyasetinin ilk ipuçları
Aslına bakarsanız, 17 yıldan bu yana var olan tüm partilerin (iktidarda olmamak etkili ve yapıcı bir muhalefet yapmaya engel değil, baskılar da tek başına bir bahane değil) Türkiye’de iç ve dış siyaset, ekonomi, kültür ve genel olarak ülkenin yaşadığı sıkışmışlığa çözüm getirmemiş olmaması böylesi bir yönelimi de zorunlu kılıyor. Pek alışık olmadığımız, bir tür yurttaşların birey olarak katılıp bir ortak akıl oluşturarak siyaset yapacağı bu tarz yeni nesil siyasi örgütlenmeler, partilere bir alternatif olmaktan öte siyaseti yatay olarak yaygınlaştırmanın ve sosyo-politik ve sosyo-kültürel açıdan Türkiye’yi bambaşka bir noktaya taşıyacak bir araç olma potansiyelini de içinde barındırıyor. Zira siyasi partilerde siyaset yapmak, bir yurttaş için tümüyle edilgen bir durum. O partinin ilçe örgütünde hiyerarşik bir yapıyla karşılaşıp gelenekselleşmiş ve kalıplaşmış siyaset tarzını benimsemek ve yine hemen hiç geçişkenliği olmayan delege sistemi içinde parti içi statükoyu kabullenmek dışında pek bir seçenek yok. İşin garibi, ülkenin geleceği kaygısıyla siyaset yapmak için adım atanı bir süre sonra kişisel menfaat ve parti içi hesapların içine çekip iğdiş edebiliyor.
Taban inisiyatiflerinin imkanları
Bu noktada yurttaşların bir araya gelerek kurduğu ve kuracağı yerel meclislere katılım da çok doğal ve basit, orada birey olarak sesini duyurmak da… Yine bu meclislerin yapıları gereği, hamasete de hiyerarşiye de pek yer yok. Yerel sorunlardan başlayıp ülke sorunlarına kadar gündelik hayatla siyasetin buluşabileceği oluşumlar bunlar. Ama bundan da öte bir imkan sunuyor yerel meclisler, farklı hayat görüşlerinden, etnisitelerden, sosyo-ekonomik gruplardan yurttaşların bir arada ortak hedefler doğrultusunda, ortak akıl ve ortak ahlakla ülke sorunlarına çözümler üretmesi ve bunun için farklı siyasi eylem biçimlerini geliştirebilmesi… Bugüne kadar önce Hayır Meclisleri ardından da Seçim Süreci Meclisleri’nde bu taban inisiyatiflerinin tohumları atıldı. Halen Seçim Süreci Meclisleri varlığını devam ettiriyor ve yerel seçimleri hedefleyen bir ortaklık içinde yoluna devam ediyor. Tümüyle bireysel hukuk üzerinden ortak akıl ve eylem geliştiren bu oluşumlarda, 24 Haziran seçimleri sürecinde hiçbir partiyle bağı olmayan da tutun da HDP’lisinden İYİ Partili’sine, CHP’lisinden Saadet Partili’sine her yaştan insan yer aldı. Ve görüldü ki, iktidarın her türlü kutuplaştırma, ötekileştirme hamlesini bu tarz taban inisiyatifleri engelleyebilir ve bir arada bu ülke için hareket edilebilir. Şimdi bu inisiyatifleri hayatın her alanında yaygınlaştırmak, Türkiye’nin geleceği açısından büyük imkanlar yaratabilir. Genelde ilçe bazlı yapılanan Seçim Süreci Meclisleri’ni mahallelere taşımak, bunun ilk adımı olabilir.
Alternatif ekonomi: Dayanışma ağları
AKP-MHP-derin devlet ittifakının hayatın her alanını baskılamaya çalıştığı, muhalifleri salt kolluk kuvvetleri ve bağımlı yargıyla değil, her türlü ekonomik yaptırımla sindirmeye çalıştığı bu ortamda, ekonomik alanda da yurttaşların bir araya gelerek mikro ekonomiler oluşturması bir diğer önemli mesele… İşte bu noktada, 12 Eylül döneminde yok edilmeye çalışılan kooperatif deneyimleri yeniden gündeme geliyor. Üreticilerin ve tüketicilerin kuracağı kooperatiflerle, artık iktidarla iç içe geçmiş iş dünyasından bağımsız bir ekonomik hayat da inşa etmek mümkün. Ahmet söyleşisinde buna da değinmiş; “Kooperatifler meselesi meclisler kadar önemli. Üreticiyi güçlü kılacak, aracıyı ortadan kaldıracak, tüketiciyi rahatlatacak kooperatif modelleri oluşturmalıyız. Bunları yapmaya mecburuz.” İşte hem herkese herkes için siyaset yapma olanağı tanıyan meclisler hem de mikro dayanışma ekonomileri yaratacak kooperatiflerle bambaşka bir taban muhalefetini hayata geçirmek mümkün. Biraz iğneyle kuyu kazmak gibi ama zaten yeni bir toplumsal dönüşüm işte böyle evrimsel bir süreçle gerçekleşecek gibi…
Süleyman KARAN
Fotoğraf: DW