Siyaseti birkaç şekilde yapabilirsiz. Mesela uzmanlığı kendinden menkul, akraba tavsiyesi, onun bunun değerlisi birileriyle ya da babadan, amcaoğlundan gelen soy bağıyla seçilen hiçbir derinlik taşımayan kişilerle bağlamsız, gerçeklerle bağı kopuk, bilimsel hiçbir kıstasa dayanmayan, öğrenilmiş uydurmaları tekrar ederek…
Veya yine birinin yıllar önce uydurduğu bazı sınıfsal, sosyokültürel önermeler üzerinden ‘çevir kazı yanmasın çevir de çevir, çevir kazı yanmasın devir bu devir’ mantıksızlığıyla…
Ya da sahici olmayan, ama halkı aptal yerine koyan bazı söylemleri müsamere çocuğu gibi tekrar ede ede!..
İşte ana muhalefet partisindeki bazı isimler hala bu alışkınlıkları sürdürmekte ısrar ediyor. Denenmiş, başırısız olmuş bu tercihlerle, belki de kurucu partinin en zorlu günlerinde bu kolaycılık ve vurdumduymazlıkla, ‘ne olur ne olmaz, belki kazanırız’ beklentisini köpürtmeye çalışıyorlar. İşin ilginci, gerçekten de belli büyükşehirlerde, il ve ilçelerde kazanabilirler ve bunu kendi başarı hanelerine yazmaya kalkabilirler. Ve halkın bezmişliği ve çaresizliğini kendi başarı hanelerine yazacak kadar küstahlaşmaya devam edebilirler.
ÖZELEŞTİRİ Mİ? BİLGİYE DEĞER VERMEK Mİ? YA NE GEREK VAR, BOŞ BELEŞ HAMASET VAR!
Ancak, bugün meselemiz bazı belediyeleri kazanıp bir ‘başarı hikayesi’, daha doğrusu bir ‘başarı masalı’ yazmaya kalkışmak değil. Zira, bir önceki yerel seçimlerdeki ittifak başarısının sürdürülebilir olamamasının sebebi şehir efsaneleriyle içinin boşaltılmış olması. Son cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinde de ‘konjonktür bizi kurtarır’, ‘ekonomik kriz seçimi kazanmamıza yeter’ eğilimi değil mi? Bu sayede armut pişecek ve ağıza düşecekti öyle mi? Öyle olmadığını hep birlikte gördük. Peki ne ders çıkarttı bundan ana muhalefet partisinin kurmayları ve muhalif medyadaki sözde kanaat önderleri? Hemen söyleyeyim, hiçbir şey ve daha da kötüsü eskisinden bile daha kötü analizlerle ortamı manipüle etmek dışında hiçbir şey. Örnek mi? Alın size şu duayen gazeteci, hani Fenerbahçe’yi bile karıştıran ‘yılların gazetecisi’… Beğenmediniz mi? O zaman alın size şu sabun köpüğü, siyaset kültürü adındaki narenciye kadar geri, hadsiz ‘anchorman’… Habertürk, Haber Global, CNNTürk’teki kaşarlanmış ve birilerinin adamı olan sözde gazetecileri sallayın bir kenara; ya Halk TV’de, KRT’de, Tele1’de zırva üzerine zırva yumurtlayanlara ne demeli? Bunların CHP’ye ve cumhuriyete verdikleri zararın haddi hesabı yok.
Ama konumuz bu tırışkadan manipülatörler değil, ne olursa olsun mevkilerini korumak ve ikballeri peşinde koşmak dışında hiçbir hedefi olmayan ‘profesyonel siyasetçiler’ ve bunların çevresindeki parsayı toplamak için aportta bekleyen ’akıl verenler’, ‘yıllanmış siyasetçiler’, ‘çevreler’, ‘hayal satan anketçiler’, ‘hemşehri cıvık reklamcılar’…
TABANI DELİRTEN DEMEÇLER, ‘ATILIMLAR’…
Bir siyasi partiysen, hele ki kurucu bir siyasi partiysen, sözcülerini seçerken bir değil, beş kez düşünmen gerekir. O sözcülerin de bırakın her cümleyi, tek bir sözcüğü bile itinayla seçmesi gerekir. Bu öncelikle partililere saygı, sonra seçmen kitlesine saygı, ama en önemlisi yurduna duyduğun saygıyla ilgili etik bir meseledir. Biri çıkıyor, “Konya’yı da alacağız” diyor, sanki bir önceki seçimde yetersiz saha çalışmasının, başarısız seçim kampanyasının, laf ola beri gele söylemlerin, sandık güvenliğindeki rezaletin sorumlularından biri de o değilmiş gibi… Hadi diyelim ki cari siyasetin tipik utanmazlığı ve hamaseti, peki ama partinin içinde bulunduğu krizin de mi farkında değilsin ki bu demecinle yandaş medyadaki müptezel çakalların eline koz veriyorsun!
LAİKLİK SALDIRI ALTINDAYKEN ATEİZMİN YÜKSELİŞİ SENİ NİYE GERDİ?
Bir başkası çıkıyor, sanki bu ülkenin yarısının meselesi ‘dinden soğuma’ymış gibi bir açıklama yapıyor! Neymiş, bu iktidar gençliğin ateizme ve deizme kaymasına sebep oluyormuş. E bunu zaten başka bir şekilde Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş itiraf etmişti, sen neye halleniyorsun kardeşim? Hele bir önce sen cumhuriyetin altı ilkesini bir ezberle ve sonra laiklik neymiş, gir internete Wikipedia’dan bak, zaten kallavi kitaplar okumadığını, bir siyasi bilincin olmadığını daldaki kuş biliyor, ama bari iki satır öğren ki, çık müsamere çocuğu gibi ezberlediğini anlat. En azından böyle anlamsız çıkışlar yapıp, milleti deli etmemiş olursun! Hatta küçük bir ihtimal ama, belki CHP’nin kuruluşunun amaçlarından biri olan Anadolu aydınlanmasının ne olduğunu öğrenirsin.
HERKES BAŞARILI DA SEÇMEN Mİ BAŞARISIZ?
Siyasette her hezimet, eğer ki ders çıkarma basiretini gösterebilirseniz, geleceğinizi aydınlatabilir. Bunun için yapmanız gereken, üç-beş kişiyi kurban etmekten önce, bilim ve aklın ışığında özeleştiri yapmanız, oradan çıkacak veriler ışığında yeni bir yol haritası çizmenizle başlar. Bu çok zor bir şey değildir, ortalama bir etik duruş ve yine ortalama bir zeka bunun için yeter de artar bile. Ve bu partinin içinden başlamalı, sonra uzmanlara danışarak devam etmelidir. Bugüne kadar partiyi koruyup özeleştirel bir dönüşüm yapmaya çalışan kaç siyasetçiye rastladınız? Ben sadece bir tane gördüm, Murat Karayalçın. Ve ne yazık ki onun dediklerini duymamak için sağıra yatıyorlar! Diğerleri, söz gelimi genel merkeze muhalif olanlar ‘ne idüğü belirsiz’ bir değişim talebinde bulunurken bile cari siyasetin ahlaki düşüklüğünde zirveyi zorluyorlar. Bir grup fırsatçı ise genel merkeze yanaşıp kaldığı yerden yağmayı sürdürecek bir yol arayışında! Bir önceki yanlışları yapanlar, yine köşebaşlarını tutmak için kumpas üzerine kumpas kuruyor. Parti yönetimi ise buna karşı akılcı çözümler üretmeye çalışanlardan ya öcü gibi kaçıyor ya da düşmanca tutum alıyor.
Ve sonuçta, çok da dert etmeye gerek yok. Alın size şahane bir analiz: “Seçmen bizi yanlış anladı.” Bu yani! Anadolu’nun pek çok ilinde kampanya yapmamak değil, anketlerin doğruluğunu kontrol etmeyi düşünmemek değil, anlamsız sloganlar üretmek, garip sosyal medya mesajları atmak, sandık güvenliğini sağlayamamak değil, seçmenin algı sorunu!
HALA BOŞ YAPACAĞINA İŞİNE BAKSAN HER ŞEY, BELKİ HER ŞEY GÜZEL OLACAK
Özeleştiriyle siyasal kariyer için fırsatçılığı birbirine karıştıranların durumu zaten malum. Bunların genlerinde öğrenilmiş sağ merkez parti kurnazlığı yatıyor. İstanbul İttifakı’nın başarıyla hayata geçirilmesi ve siyasi konjonktürün uygunluğuyla kazanılan başarıyı kendi başarısı olarak devşirip partiyi dizayn etmeye kalkanların içeriksizliği gerçekten de iç karartıcı. Zaten iyiden iyiye yıpranan partiyi daha da yıpratmak dışında hiçbir işe yaramıyor. “Merkez solda nasıl bir değişim düşünüyorsunuz?” diye sorulsa, “Değişim şart” gibi bir laf gevelemek dışında söyleyecekleri hiçbir şey yok. Kendini iletişim dahisi sanan birkaç belediye gediklisiyle koskoca kurucu partiye ayar mı çekeceksiniz? Hani çekseniz, bu partiye oy verenleri ne kadar kandırabileceksiniz?
BU KÖYÜN EN KURNAZI KİM OLA Kİ?
Bu sadece bir örnek, iki örnek daha vereyim ve artık keseyim, zira gerçekten sinir bozmanın ötesinde tiksindirici olmaya başlıyor. Yerel seçim kampanyasının ana sloganlarını belirleyecek olan reklamcılar arasında kıyasıya bir rekabet var ve çoğu torpil peşinde. Ne bir araştırma, ne bir saha çalışması olmadan, “Ben öyle bir slogan bulurum ki, partiyi uçururum” gibisinden akla hayale gelmeyecek sınırsız bir boş güvenle tırmalıyorlar. Bunlardan bazıları iş tanımını bir kenara bırakıp, bir de aday adaylarını belirlemek için pespaye ataklar yapıyor. Uyanık mı uyanık da ha! Kadından yürüyor. “Şişli Belediye Başkanı, Aylin Kotil olmalıymış, çünkü kadınmış!” Bu mudur? Evet bu kadar! Büyük olasılıkla kampanyasını kapmak derdi ve işte böyle bir gerekçesi var! Hatta mümkünse “Hepsi kadın olsun” deyip, çıkacak pek çok kadın aday adayının kampanyalarıyla cebi dolduracak!
Ama bu konuda ona pabucunu tersten giydirecek pek çok siyasetçi var. Mesela partisini bile feshedip CHP’ye katılan ve genel merkezin en büyük savunucusu olan eski belediye başkanlarından Mustafa Sarıgül. Şişli için oğlunu öne sürüyor, Emir Sarıgül yakında aday adayı olacak gibi… Ne şahane değil mi? Ne güzel kıstaslar bunlar? Nasıl bir siyasi ahlak değil mi? Konya’yı da kazanmaları kesin artık! Bu yerel seçimlerde, bir önceki seçimlerdeki başarısızlığı gölgede bırakacak bir başarı için ekonomik ve siyasi konjonktür varken, bırakın belediye kaybetmeyi, konsolide olup hatalardan dersler çıkararak Denizli, Balıkesir, Uşak, Manisa’nın kazanılması işten bile değilken, işte biz bu düzeysizlik içinde boğuluyoruz!