Tarih garip bir şeydir, sanarsınız ki hep ilerler; ama bazen uzun yıllar durduğu yerde kalır ve hatta bazen geriye doğru sarar. Bugün yaşadıklarımız, geriye doğru sarmanın da ötesinde, bayağı bir gerileme hali… Öyle ki, “Keşke 1985’lere geri sarsak ve yeniden başlasak” dedirtecek türden. Çoğumuzun detaylarını unuttuğu bir siyasi profil ve bir siyasi parti öyküsü anlatayım istedim. Siyasi profilin ismi Aydın Güven Gürkan, siyasi parti ise Sosyaldemokrat Halkçı Parti…
12 EYLÜL KOŞULLARINDA OLUYOR DA…
Nereden mi çıktı? Bugünkü şekersiz sakızdan çıktı! Siyasi kültür ve siyasi ahlakın şu günlerdeki halinden biraz geçmişe doğru gitmek ve unutulmuş birikimleri hatırlatmakta fayda var. Zira, hala 12 Eylül Askeri Darbesi’nin etkilerinin sürdüğü bir ortamda neler başarılabilmiş görülecek, sosyaldemokratlara, Atatürkçülere ve hatta çeperi daha genişletelim, merkez sol bir siyasi partide siyaset yapacaklara önemli bir hatırlatma olacak. Çok uzatmadan hikayeyi anlatıp sonra bugünün kısırlığına yeniden dönelim ve aslında bir çözümün her zaman olduğunu ‘felaket tellalığı yapan kifayetsizler’in kafasına kakalım.
PARTİ İÇİ MUHALEFET DEDİĞİN
İDEOLOJİKTİR DE, ARA Kİ BULASIN!
12 Eylül’ün hemen ardından generaller iki partili bir sistem ister. Sağda Milliyetçi Demokrasi Partisi (MDP), solda ise Halkçı Parti… Ancak, bir şekilde ABD’nin desteğini alan Anavatan Partisi (ANAP) bu hesabı bozar, seçimleri de kazanır. Halkçı Parti içinde eski CHP’liler de vardır ve bir de siyaset yapmaya devam etmek isteyen sosyaldemokratlar, Atatürkçüler ve diğer iki partiyi beğenmeyenler. Sonuçta Necdet Calp liderliğindeki Halkçı Parti merkez solu temsil ettitğini iddia eden ama pek de sol olduğu söylenemeyecek bir partidir. Bu partide Aydın Güven Gürkan da vardır. Darbe sonrasında üniversiteye yönelik baskıcı müdahaleleri protesto ederek ayrılmış bir doçent. Aydın, araştırmacı, ahlaklı bir insan… ‘Geri Kalmış Ülkelerde Kalkınma Stratejisi’ diye bir tezi vardır ki, Avrupa’da akademik çevrelerin büyük beğenisini kazanmıştır. Sosyaldemokrasiyi çok iyi bilen, siyaseti ideoloji ve ahlaki bir sorumluluk olarak algılayan biridir. Kısa süre içinde parti içinde muhalefeti örgütler ve Halkçı Parti’nin genel başkanı olur.
EYLEMLERİNİZ AHLAKINIZI YANSITIR
Hemen belirtelim, bu muhalefet ideolojik, programatik, ahlaki ve eylemseldir. Başkan olur, sonra Halkçı Parti başka bir çehreye bürünür. Söz gelimi generallerin dayattığı, Turgut Özal hükümetinin desteklediği Polis Yetki Tasarısı’na karşı büyük bir mücadele verir Halkçı Parti. TBMM’de oturma eylemi yaparlar ve görüşmeleri tıkarlar. Sonunda Özal tasarıyı değiştirmek zorunda kalır.
Gürkan, partiyi dönüştürmek için çabalarken diğer yanda Erdal İnönü liderliğinde Sosyal Demokrasi Partisi (SODEP) tüm baskılara rağmen güçlenmektedir. Daha güçlü bir sol parti için kolları sıvar Gürkan, hem İnönü hem de Bülent Ecevit ile görüşür. İnönü olumludur, Ecevit kendi yoluna gitmeye kararlı… Sonuçta 1989 seçimlerindeki o mucizeyi gerçekleştirecek olan, Halkçı Parti ve SODEP’in birleşmesiyle Sosyaldemokrat Halkçı Parti (SHP) kurulur. Bu kuruluş sürecinde, her ikisi de yönetimde yer kapma pazarlıklarına değil, programa odaklanır. Tipik ikbal ve cari siyaset jargonunu bir köşeye koyarlar. Kadrolarıyla, programıyla belki de Türkiye tarhinin gördüğü sosyaldemokrat denebilecek niteliklere haiz bir parti doğar. İsmail Cem, Murat Karayalçın, Fikri Sağlar gibi isimler vardır yönetimde…
SHP, BİR RÜYA DEĞİL
BİR FİKİR VE EMEKTİ
SHP 1989 yerel seçimlerinde müthiş bir başarı elde eder, aynı zamanda Kürt meselesindeki tutumuyla da büyük bir cesaret örneği sunar. Ancak, cari siyasetin hastalıklarından çok fazla uzak duramaz ve bu illet, partinin kısa sürede tarihe karışmasına sebep olur.
Gürkan, her konuşmasında sosyaldemokrasinin ilkelerinden dem vuran, basit siyasi pazarlıklar yerine ideolojiyi ve politik programı öne koyan bir siyasetçi olarak kalır. Bazı konuşmaları vardır ki, söylediklerinin büyük bir kesimin bir kulağından girip bir kulağından çıktığını hissettiğini belli eden acı halinde bir ifadeye bürünür. Hiç vazgeçmez, bu siyasi ortam onu hasta edip öldürene kadar mücadelesini sürdürür.
İNSAN KAYNAKLARI ÖNEMLİDİR!
Burada adı geçen diğer isimlere de şöyle bir bakın şimdi!.. Erdal İnönü’nün mütevazılığını hatırlatayım mesela. Hani bir kongrede adamcağızı omuzda taşımaya kalktılar diye, yere yatıp direnmesini mesela! Veyahut toplumcu demokratik belediyeceğin en önemli uygulamalarından birini Ankara Belediyesi’nde hayata geçiren Murat Karayalçın’ın fırsat buldukça ekranlara çıkıp sosyaldemokrat siyaset ve siyasi ahlak üzerine usanmadan anlattıklarına… Fikri Sağlar bunların yanında çok sönük artık kabul, ama işte insan kaynakları kalitesi böyleydi bir zamanlar!
Bugüne dönmeden, size küçük bir tavsiyem olsun… Yönetmenliğini Enis Rıza Sakızlı’nın üstlendiği ‘Politikada Bir Göçmen: Aydın Güven Gürkan’ adlı belgeseli mutlaka izleyin. Farkı fark edeceksiniz!
ÖYMEN BİR ŞEYLER ANLATIYOR; DİNLEMEK VE ANLAMAK İSTEYENE!
Gelelim bugüne… Herkesin CHP’ye demediğini bırakmadığı bugünlere… Önce ‘değişim’ söylemlerinden başlayalım. Bu bir ‘söylem’; çünkü net bir fikir barındırmadığını görmemek mümkün değil. Programatik bir tartışmadan söz etmek de imkansız. Üç-beş kişinin polemikleriyle yürüyen bir kavga sürüyor ve yerel seçimlere sadece altı ay var! Liderlik mücadelesinde ahlaki bir seviye bulmak neredeyse imkansız.
İdeolojik tartışmayı gündeme taşıyan ve genel başkanlığa aday olan bir tek Örsan Kunter Öymen var… Söyledikleri gerçekten çok önemli, ama bir avuç sözde gazeteci ve kanaat önderiyle, birkaç tribüne oynayan siyasetçinin hamaseti arasında kaynayıp gidiyor! Ne diyor Öymen? Halkçılık, devletçilik, devrimcilik, laiklik vurguları yapıyor mesela. Özellikle laiklik, karma ekonomi ve kamuculuk üzerine söylediklerini ben çok değerli buluyorum. Kısa bir zamanınızı ayırıp söylediklerine kulak verin derim.
Hemen belirteyim, bence genel başkan olma şansı hiç yok! Çünkü ideolojiden bahsediyor, çok ‘kurnaz’ geçinen gazetecilerin polemik yaratmaya yönelik sorularına öyle terbiyeli cevaplar veriyor ki, hepsini sinir ediyor! Hamasetten de zerre anlamıyor, hiçbir meseleyi kişilleştirmiyor, rakip olarak çıktığı mücadelede tek bir kişiye bile bel altı vurmuyor. Böyle politikacı mı olur? Böyle seviyeli siyaset yapılır mı?
İşte, geçmişte sözünü ettiğimiz birikimden, özellikle de siyasi ahlak birikiminden nasibini almış biri Örsan Kunter Öymen, bu sebeple de kazanma şansı yok! Küçük bir not da eklemeden edemeyeceğim; bu sosyalistler ve radikal demokrat geçinenlere gitsin: Adam ırkçı değil, ulusalcı da değil… Adam aydınlanmacı, demokrat ve sorunların ulusal birlik içinde çözülmesini istiyor, tabii ki aynı zamanda da kamucu… Buna da “sosyaldemokrasi” deniyor kardeşler… Algınızı, analiz yeteneğinizi ve yorumlarınızı yapmadan beyninizi oto sanayide rektifiye ettirin derim!
MESELE SEÇİM YENİLGİSİ DEĞİL, MESELE İDEOLOJİK HİÇLİK
Şöyle özetleyeyim. Bir seçim yenilgisi değil CHP’nin bugünkü meselesi… Bir ideolojik fukaralık, bir fikirsel boşluk, bir programatik gündemsizlik, bir siyasi ahlak noksanlığı, bir örgütsel yetersizlik meselesi aslında. Çözülmesi gereken sorun, Parti Merkezi ya da Merkez Yürütme Kurulu’nda kimlerin yer alması sorunu da değil. Genel başkanın kim olacağı da şu anki durumda tali bir mesele. Mesele cumhuriyet değerlerini günümüz koşullarında yeniden programa taşıma, tüzükte insan kaynaklarını yenileyecek ve güçlendirecek düzenlemeler yapma, ortak akıl platformlarını yaratma ve starteji belirleme meselesi… Ne yazık ki bu konuları gündeme getirecek pek az insan var. Eğer ki bu sorunlar çözülebilirse, işte o zaman tıpkı SHP’nin o mucizevi çıkışı benzer bir çıkışa aday olabilir CHP. Nasıl bir mucize mi? Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı kazanmak bir gün. Tabii ki 2024 Martı’nda değil, ama bir gün… SHP bunu başarmıştı ve o insanlar ne sağ bir partiden gelmişti ne de Mustafa Kemal Atatürk’ün reenkarnasyonuydular. Aydın Güven Gürkan gibi, ideolojisi, ahlakı ve cesareti olan insanlardı. Hepsi bu!..