İran’da bir kez daha laikler ve İslamcılar karşı karşıya. Peki İran bu noktaya nasıl geldi?

İran’da başörtüsünü İslama uygun şekilde örtmediği gerekçesiyle Mahsa Amini’nin polis tarafından katledilmesi, ülke çapında gerici rejime karşı protestoların yaşanmasına neden oluyor. İran’da bir kez daha laikler ve İslamcılar karşı karşıya. Peki İran bu noktaya nasıl geldi?
Siyasal İslamın temel politika yöntemi takiyedir. O, takiyelerle zirveye giden merdivenleri ılık ılık, hiç çaktırmadan çıkar. Kendinize geldiğinizde iş işten geçmiştir. İşte İran’daki laikler, gericilerin takiye siyasetinin kurbanı oldular ve bir sabah molla rejimine uyandılar.
İran, 60’lı ve 70’li yıllar boyunca seküler marksistlerin ve gerici islamcıların Pehlevi iktidarına karşı mücadele ettiği bir yerdi. özgürlüklerin görece kısıtlı ve yoksulluğun derin olduğu bir ülkeydi. Acak bugünün İran’ıyla kıyaslanamayacak seküler bir rejim ve hayat vardı.
Bu koşullar altında, solun ve İslamcıların mücadelesi, baskıcı Pehlevi Hanedanlığı’nın sonunu getirecekti. 16 Ocak 1979’da Rıza Pehlevi ülkeyi terk etti. Saha mücadelenin başat unsurları olan Marksist sekülerler ile gerici İslamcılara kalmıştı. İslamcı takiye başlıyordu.
İran’da mollalar tüm inançlara saygılı olacaklarını dillendiriyordu. 1 Nisan 1979’da Humeyni “İslam Cumhuriyeti’ne evet mi hayır mı?” referandumu yaptı. İslamclar demokratik bir cumhuriyet iddiasındaydılar. Takiye üzerine kurulmuş politikaları sonuç verdi ve oylamada evet çıktı.
Bir süre sonra Humeyni, ‘yargı atamalarının yapılmasını öngören oylama’yı yaptı. Bu süreçte de bunun seküler hayata olumsuz yansımayacağı söyleniyordu. Humeyni ve mollalar tüm bu süreç boyunca ‘sol’u oyalıyor ve ülkenin her noktasında örgütleniyordu. Bu oylamayı da kazındılar.
Takiye siyaseti devam ediyordu.
Aylar sonra “İslam Kültür Devrimi” oylamasına geçildi. Bu seçimle seküler cenahın ülkedeki tüm damarları kesildi ve kültürel varlıklarına son verildi. Sekülerler, bu seçimden sonra aldatıldıklarını, oyalandıklarını anladırlar; ama iş işten geçmişti.
Mollalar istediklerini başarmışlardı. Sol, tüm bu süreçler boyunca kandırılmıştı. 1982 yılına gelindiğinde ise artık İran’da solun ve özgürlüklerin esamisi okunmuyordu. Geriye binlerce mahkûm, on binlerce ölü ve yıllar sürecek karanlık bir molla rejimi kalmıştı.
İşin tuhaf yanı İranlılar o yıllarda tıpkı bugün Türkiye’dekiler gibi, “İran’a şeriat gelmez”, “kimse kadınların saçlarını zorla kapatamaz, burası İran” gibi cümleler kuruyordu. Tehlikenin farkında değillerdi. Oysa bugün İran’da saçları açık olduğu için kadınlar öldürülüyor.