Rejim krizinde güncel durak: Peker’in iddia ve itirafları

Ülkede gündem karşılığını rejimin yapısal karakteriyle uyumlu bir şekilde buluyor. Tartışılan konuların başında pandemi koşulları ve iktidarın sebep olduğu ekonomik-sosyal sorunlar değil, rejimin bağlaşığı odakların iflas eden proje ortaklığı geliyor. Aynıların aynı yerde buluştuğu zemin üzerinde karşılıklı tahkir ve tasfiye operasyonlarının ardı arkası da kesilmiyor.
Tablo fazlasıyla kirli. Mafyatik yapıların gerici cemaatlerle yarışırcasına kamusal alana nüfuz ettiği, ‘kimin eli kimin cebinde’ olduğunun anlaşılamadığı ve gırla hakaret, ifşa ve şantajın uluorta kullanıldığı bir tükeniş haliyle karşı karşıyayız.
Organize suç örgütlerinin ‘çakıl taşı ‘ezberiyle korunup kollandığı, yaslandıkları otoritelere güvenerek ortalıkta cirit attığı, kontrgerilla artığı suç örgütü şeflerinin (A. Çakıcı.) buyurgan basın bildirileri yayınladığı, kullan-at açmazını yaşayan bir başka suç örgütü şefinin (S. Peker.) kaçtığı yurtdışında iktidar içi hesaplaşmaya oynaması şaşırtıcı olmamakla beraber ‘yol hikayesinin’ son kertede nereye dayandığının tezahürüdür.
Mafya-havuz medya-iktidar ilişkilerinin bir kez daha ayyuka çıktığı mevcut bataklık bağlaşık odakları her geçen gün içine çekiyor. Yaşandığı verili dönem içinde ‘Susurluk Davası’ olarak bilinen karanlık ilişkiler ağını kat be kat aşan bir yapısal sorun söz konu. Çürüyen bu çete düzeninden hesap sorulamadığı sürece de bataklık bulaştığı her yeri kirleterek büyüyecektir.
Konuya dair güncel değinmelere geçmeden önce 20 Nisan 2020 tarihli bir yazıma dikkat çekmek istiyorum. Yazıda özetle şunları söylemiştim:
‘’Seçilmişlerden ziyade atanmışların rengini verdiği gücü elinde tutma rekabeti rejimin doğasına uygun araç ve kampanyalarla yaygınlık kazanıyor. Bakanlıklar arası klik hizalanması ve birbirlerine mesafeli pratik, imtiyazlı saray bürokratları ile bakanlık bürokratları arasında sürekli nükseden gerginlik, parti teşkilatları ile havuz kurumlarından yansıyan nüfuz mücadelesi mevcut rekabetin kızışmaya yüz tuttuğunun delili. Yine üzeri örtünmek istense de yandaş medya unsurları ve ak-trollerin karşılıklı olarak psikolojik savaşa hazırlandığı dikkatlerden kaçmıyor.
Rejim saflarında baş gösteren uyumsuzluk ve çift başlılık, siyasal vizyonsuzluk, muktedir oldukları halde iktidarlarının erimesi sorununa çare bulamamaları, histeri ve paranoyalardan ibaret toplum mühendisliğinin ağırlıkla kendi tabanlarını çürütmesi ve küçülen pastadan pay kapma yarışının yerini ayyuka çıkan rant kavgalarının alması gibi nedenler çatışmanın depreşmesine vesile oluyor.
(…)
İnşa edilen yeni tip rejim çözülürken, ihvancı iktidarın bağımlılık ilişkilerine oynaması, suni teneffüsler yapması ve klikler arası pazarlıklarla ömrünü uzatmaya çalışması baş aşağıya gidişi durdurmaya yetmez. Yönetememe hali eşliğinde bundan sonra yaşanacak her restleşme durumu görünür kırılmalara yol açacak, neo-liberal ihvancılar, ulusalcılar ve Türk-İslam sentezci yandaş güç odakları arasında konsensüs bozulacaktır. Muhalefet dinamikleri, klikler koalisyonu ihvancı iktidarı zayıf düşüren politik krizleri, fırsata çevirdiği ölçülerde değişimin muhtevası belirginlik kazanacaktır.’’
Yakın dönem öncesine kadar AKP-MHP koalisyonunun gözde isimleri arasında yer alan, ‘’işadamı’’ payesiyle faaliyetlerine göz yumulan, örgütlü sokak çetelerini arkasına alarak muhalif kesimleri ‘’Oluk oluk kanlarını akıtacağız ve kanlarında duş alacağız’’ diyerek tehdit eden, rejim adına örtülü operasyonlar düzenleyen ve yaygın medya kampanyalarıyla Suriye’de bir dizi silahlı örgütün lojistik ihtiyaçlarını karşılayan Sedat Peker’in ‘’reislik’’ serüveninin gelinen aşamada ‘’mafya pisliğine’’ dönüşümü ibretlik bir süreçtir. Düne kadar kendini kullananların bugün satış yapması sürdürülen ilişki biçiminin olağan bir neticesidir. Peker gibi kontrgerilla artığı, ülkücü-faşist çok sayıda isim, verili dönemler gayri-resmi icraatlar için sokağa salınmış, işleri bitince de boşluğa mahal vermeden tasfiye edilerek yerlerini başka isimler almıştır. Kullanılan organize çeteler sistemin tüm gözeneklerine sirayet etmiş, siyaset kurumundan bürokratik aygıtlara geniş bir destek kanalı yaratmış ve kendi ‘raconlarını’ geçerli kaide haline getirdikleri imkanlara sahip olmuştur.
Demokratik teamüllerin ortadan kaldırıldığı, neo-liberal politikaların geçerli olduğu, meşrep ve mezhep esaslı kadrolaşmanın hüküm sürdüğü, güvenlik bürokrasinin ‘iç savaş’ esaslarına göre yapılandırıldığı ve hesap verilebilirliğin kâğıt üzerinde kaldığı üstyapı kurumunda Peker gibi kullanışlı unsurlara her zaman ihtiyaç duyulur. Anlaşılacağı üzere ‘boşluğa mahal’ verilmez. Şimdilerde Alaattin Çakıcı-Mehmet Ağar ekibinin yeniden öne çıkarılması bu bağlamda değerlendirilmelidir.
12 Eylül askeri darbesinden önce ülkede sola, Alevilere ve toplumsal muhalefet dinamiklerine karşı ‘tetikçi’ rolleriyle kullanılan ‘ülkücü-faşist’ unsurlar, hizmet ettikleri darbecilerin yönlendirmesiyle, 80’lerin ortalarından itibaren çek-senet tahsilatçılığı, uyuşturucu ticareti ve kaçakçılık işlerinde görünür bir ağırlık oluşturdu. Evren ve Özal’la başlayan, Çiller’e kadar uzanan yelpazede, düzen siyasetçilerine tutunarak makam ve mevki edinen ülkücü-faşist kadrolar bürokraside hatırı sayılır güç elde ederken, gayri-resmi alanlarda bu camiadan gelen mafyöz unsurlarla dolduruldu. 90’lı yıllar sırtlarını egemen otoritelere dayayan mafya şeflerinin çok yönlü olarak kullandığı gelişmelerle anılır. Çıkar amaçlı faaliyetlerini ‘’Türklük’’ ve ‘’İslamcılık’’ kurgularıyla perdeleyen, lümpen kesimlere örnek gösterilen ‘rol-model’ haline getirilen ve köşe başlarını tutan bir güç odağı olarak hareket etmeleri sağlanan ‘ülkücü-faşist’ çete örgütlenmeleri ve bunların şeflerinin kendilerini rejimin sözcüsü gibi görmeleri nedensiz değildir. Tepeden tırnağa kirlenen, rant ve menfaat doğrultusunda işbirliği yapan, biri olmazsa diğeri olmayacak şekilde çıkarlarını buluşturan ilişkiler bütünü onları böyle davranmaya itiyor.
İşte, Sedat Peker bu iklimin yarattığı çarpık bir örnektir. Kendisinden bir kuşak öncesine tekabül eden ‘abileri’ ya işadamı mertebesine eriştiği ya siyasetçi kimliğine büründüğü ya da dönemsel olarak perde gerisine çekildiği koşullarda hızla parlatılan, genç kuşak ‘ülkücü reis’ etiketiyle vitrine çıkarılan isimler arasındaydı. Adapazarı’ndan İstanbul’a uzanan gençlik dönemlerinde ‘ülkücü’ camiayla adı anılan Peker, 90’lı yılların ortalarından itibaren cinayet, haraç, tahsilatçılık, mekân kurşunlama ve organize çete kurma suçlamalarıyla bir çok kez soruşturuldu, yargılandı. Kimi hallerden ceza alırken, özellikle cinayet gibi kritik suçlamalardan bir el vasıtasıyla aklandı. Genç kuşak mafyacı olarak gerekli görülen üne kavuşmasına çalışıldı. Tansu-Özer Çiller çiftinin özel işlerini yapacak kadar sivrilmesi basamakları hızlıca tırmanmasına vesile oldu. MHP, DYP, AKP’li etiketine Fetullahçı yapılanmayla bir ara öne çıkan sıkı fıkı bağlarını da eklemek gerekir. Sağcı, Türk-İslam sentezci jenerasyonun paylaştığı akıbeti o da paylaştı. İktidar olanaklarına yaslanma ve güç devşirme pratiği yaşam öykülerini özetler.
Peker, Çiller kliğiyle ilk ‘altın çağını’ yaşadı. İkinci ‘altın çağı’ AKP dönemidir. Deyim yerindeyse zirveyi gördüğü dönemde budur. Milyar dolarlık faaliyetlerle anılması, uluslararası bağlantılarla kara para ve kaçakçılık trafiğini yönetmesi, 15 Temmuz’dan sonra Cumhur ittifakının ‘’serdengeçtisi’’ gibi imaj çizerek çetesiyle sokağa inmesi ve kamusal alana da nüfuz ederek sağ-muhafazakâr kesimleri etrafında örgütlenmesi bu dönemin eseridir. Peker bu dönemin etkin ve içeriden güç alan figürlerinin başında gelir. Yine havuz medya organlarında periyodik şekilde övgülere layık görülmüştür. Yurtdışına kaçtığı Şubat 2020’e kadar iktidara yakın bir dizi kuruluş tarafından birkaç kez ‘’En Hayırsever İş Adamı ve Yaşam Boyu Onur Ödülü’’ ile Turizm Bakanlığı öncülüğünde düzenlenen bir etkinlikte kendisine ‘’Türklük Hakanı Unvanı’’ verildi.
Sedat Peker ve organize çetesi, 2015-2017 arasında operasyonel açıdan Suriye dosyasında da kullanıldı. Medyaya ‘’yardımseverlik’’ görüntüleriyle servis edilen faaliyetleri Lazkiye ve İdlib kırsalında kümelenen mezhepçi terör örgütlerine lojistik destekle gerçekleşti. Peker ve çetesi sınır ötesinde ilişkilendikleri örgütlere gönderdikleri TIR’ları ‘’Mücahitlere Binlerce Askeri Ekipman ve Kamuflaj Desteği’’ başlığıyla duyuruyordu. Bu faaliyetleri Peker adına organize eden ekibin başında O.B isimli eski bir cezaevi arkadaşı vardı. Suriye’ye gönderdikleri askeri amaçlı lojistik ve ekipmanın sınır hattında örgütlere teslimatını yapan O. B. isimli kişi, Ağustos 2017’de 15 yaşındaki bir erkek çocuğuna tecavüz ederken çocuğun ailesi tarafından yatakta çıplak vaziyete yakalandı ve Peker bu skandal durum üzerine O.B. hakkında ‘’Bizimle bir ilişkisi kalmamıştır’’ açıklaması yapmak zorunda kaldı.
Bugün rejim içi hesaplaşmanın bir ürünü olan ‘itirafçı’ kimliğiyle peş peşe açıklamalar yapan ve ülkenin gündemini belirleyen Peker, çıkar amaçlı proje ortaklığından alıkonulmasının sorumlusu olarak gördüğü AKP’li kimi isimleri hedef alıyor. ‘’Öküz öldü, ortaklık bozuldu’’ dercesine iddia ve itiraflarına devam eden Peker bu süreçte hangi çarpıcı iddia ve suçlamalarda bulundu? Kısaca hatırlayalım;
-Mehmet Ağar hakkında Altınbaşlar şirketi ve Mübariz Mansimov Gurbanoğlu’na FETÖ kumpası ve malvarlıklarına çökme, kara para aklama, gazeteciler Kutlu Adalı ve Uğur Mumcu cinayetlerinde rol oynama ve uluslararası uyuştuşturu ticareti iddiaları…
-Yargıda Mehmet Ağar ve Süleyman Soylu’nun ekibine bağlı olarak tayin ettirilen hâkim ve savcıların kadrolaştığı iddiası.
-Mehmet Ağar’ın Fetullahçı yapılanmayla bağı ve ilişkileri olduğuna dair iddialar.
-Mehmet Ağar ve Pelikancılar olarak bilinen grubun şahsına kumpas kurduğu iddiası.
-AKP milletvekili Tolga Ağar’ın Yeldana Kaharman isimli genç bir kadının ölümünden sorumlu olduğu iddiası.
-Süleyman Soylu’nun yakın akrabası Sadık Soylu’nun Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nda nüfuz kullanarak büyük servet edindiği iddiası.
- Bir AKP milletvekilinin ricası üzerine, eski AKP milletvekili Feyzi İşbaşaran’ı karakolda avukatına dövdürdüğünü söyledi.
-Eylül 2015’te Hürriyet gazetesi baskınını, bir AKP milletvekilinin talebiyle kendisinin örgütlediği iddiası.
-Süleyman Soylu’nun DYP ve Demokrat Partide yükselmesini sağladığı, adamlarının Soylu’ya destek amaçlı parti içi rakipleri üzerinde baskı kurduğu iddiası. Yine Soylu’nun kendisine polis koruması tahsis ettiğini söyledi.
-Temmuz 2017’de intihar eden Silivri Emniyet Müdürü Hakan Çalışkan’ın ölümünde Süleyman Soylu’nun etkisi olduğunu iddia etti.
-Süleyman Soylu’nun kendisine ‘yurtdışına kaçması’ yönünde telkinde bulunduğu ve sonrasında ‘’Nisan ayında büyük değişiklikler olacak, o zaman ülkeye döneceksin’’ dediği iddiası.
-Süleyman Soylu’nun danışmanı Ali Faik Hacıoğlu hakkında haksız servet edindiği iddiası.
-Süleyman Soylu’nun İYİ Partili Kerim Çoraklık’a “FETÖ” suçlamasıyla tezgâh kurulduğu iddiası.
-Süleyman Soylu’nun Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’ı takip ettirdiği, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın altını oyduğu iddiası.
-Süleyman Soylu için Berat Albayrak ile düşman haline geldikleri iddiası.
-Sosyal medyada Soylu’ya destek amaçlı ak-trolleri finanse ettiği iddiası.
-Türkiye’ye iade edilmesi için bir dönem bulunduğu Fas’a İHA hibe edildiği iddiası.
-Yandaş gazeteciler Hadi ve Süleyman Özışık kardeşlerin kendisi ile Soylu arasında aracılık yaptığını iddia etti ve Hadi Özışık’la gerçekleştirdiği görüşmenin görüntülerini yayımladı.
-Binali Yıldırım’ın oğlu Erkan Yıldırım’ın Güney Amerika-Türkiye-Ortadoğu bağlantılı şekilde uyuşturucu ticareti yaptığı iddiası.
-Uyuşturucu kaçakçılığı ve yasadışı bahisten elde edilen gelirin para transferinin Kuzey Kıbrıs’ta Halil Falyalı aracılığıyla yapıldığı iddiası.
Sedat Peker, YouTube ve Twitter hesaplardan iddia ve itiraflarına devam ederken, suçladığı isimlerin başında gelen Mehmet Ağar hakkındaki iddiaları yalanladı ve “Korkacak hiçbir şeyim yok, dokunulmazlığım yok, devlet beni istediği zaman araştırır” dedi. Ağar, Yalıkavak’taki Mübariz Mansimov Gurbanoğlu’na ait lüks marinaya el koyduğu iddiası hakkında da ‘’Buraya mafya çökecekti. Bugün eğer mafya buraya giremiyorsa bizim burada olmamızdandır’’ dedi. Ağar ‘’mafya çökecekti’’ ibaresi için sonraki günler içinde ‘dil sürçmesi’ düzeltmesi yaptı.
AKP milletvekili Tolga Ağar’da hakkındaki iddialar hakkında, ‘’Uzun süredir yurtdışında kaçak yaşadığı anlaşılan suç örgütü mensubu S.P isimli kişi tarafından şahsıma yönelik iftiraları reddediyorum.’’ dedi. Tolga Ağar son olarak, “Biz vatan, devlet, bayrak, namus ve şeref için ölmeyi göze alanların torunlarıyız, çocuklarıyız. Varsa aynı şerefte aynı yürekte olan hodri meydan…” paylaşımıyla Peker’e meydan okudu.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Sedat Peker’in açıklamalarına ilişkin gerek TV kanalları gerekse de sosyal medya hesapları üzerinden cevaplar verdi. Soylu, “Organize suç örgütleri, gayrinizami harbin en önemli aparatlarından bir tanesidir” diyerek şahsına yönelik büyük bir kumpasın hazırlandığını dile getirdi. Soylu, Peker için ‘’mafya pisliği, Karısının iç çamaşırına sığınan acizler” ifadelerini de kullandı. Soylu, ‘Peker suç örgütüne yönelik iki farklı soruşturmayı hızlandıran, operasyonları gerçekleştirenin kendisi olduğu için hedef alındığını’ söyledi.
Sedat Peker’in, ‘Binali Yıldırım’ın oğlu Erkan Yıldırım’ın uyuşturucu trafiği parası için Venezuela’ya gittiği’ iddiasına yanıt veren AKP Genel Başkanvekili Binali Yıldırım’da “Bu kesinlikle iftiradır, yalandır, şiddetle reddediyoruz” dedi. Yıldırım, oğlunun ‘’Covid ile mücadele amacıyla orada ihtiyaç sahiplerine test kiti, maske gibi bir takım malzemeler götürüp dağıtmıştır. Ziyaret amacı bundan ibarettir’’ dedi.
Havuz medyanın klik hizalanmasına göre ya sessiz kaldığı ya da tarafgir yayınlar yaptığı bu skandal gelişmeler iktidar cenahında baş gösteren uyumsuzluğun dışa vurumu. Saray’ın işaretini bekleyen, oranın hakemliğe ihtiyaç duyan havuz medya, beklenen telkinler geciktiği için ‘’suya sabuna dokunmamaya’’ çalışıyor. Soylu’ya AKP cenahından beklenen desteğin verildiğini söyleyemeyiz. Popülaritesi günden güne azalıyor. Elbette ki inandırıcılığı olmasa da troller aracılığıyla kurgusal saçmalıkların dolaşıma sokulduğu da görülüyor. Özellikle muhalefet partileri ile bazı muhalif gazeteleri Peker ile ilişkilendirme temelinde mesnetsiz suçlamalar yapılıyor. Bunların gayesi yaşadıkları sıkışmanın etkisiyle dikkat dağıtmaya çabalamaktır. Herkesin bildiği gibi, organize suç örgütü şefi Sedat Peker’in kimlere yakın olduğu ve bugüne kadar hangi siyasi otoritelerin onayıyla hareket ettiği belli. İtirafçılığı birlikte hareket ettiklerini bağlar.
Çetelerin, mafyalaşan düzenin panzehiri siyaset kurumunu demokratikleştirmektir. Bu aynı zamanda hukukun doğru işletilmesinin olmazsa olmazıdır.
Mafya-siyaset-sermaye-medya işbirliğiyle ülke birikimlerinin heba edilmesine ve güncelde itirafçılığa meyleden Peker gibi maşaların kirli çıkarlarını ‘Turancılık, Türkçülük ve İslamcılık’ örtüsüyle perdelemesine son vermenin yolu demokratik, sosyal ve bağımsız Türkiye’den geçiyor.