Pandemi ve Kapitalizmin En Büyük Ekonomik Krizi (3)
KAMU BORÇLARI NE DURUMDA?
“Bildiğiniz gibi, babaların günahını çocuklar ödermiş.” (Shekespeare Venedik Taciri)
Hüseyin ORTAK yazdı:
İlk iki bölümde, Kapitalizmin en büyük tarihi krizinin ana unsurlarından bir tanesinin artan işsizlik, global ölçekte azalan GSYİH’lar ve 2007-2009 kriz döneminde gelişmiş ülkeler tarafından uygulanan parasal genişleme politikalarının ve 1990’lardan itibaren uluslararası bankacılık sektörünün büyümesiyle oluşan global kredi hacminin 220 Trilyon USD seviyesine geldiğini yaklaşık olarak yıllık 80 Trilyon USD global GSYİH üreten günümüz dünyasında karşımızda durmakta olanın heybetli borç dağları olduğunu söylemiştik. Yazımızın bu bölümünde bu borçların nasıl ödeneceğini ya da ödenemeyeceğini inceleyelim.
“Ah! şu sahtekarlık ne düzgün görünür dışarıdan!” (Shakespeare-Venedik Taciri)
“Henüz daha krizin başında sayılırız. Bu kadar telaşa endişeye ne gerek var.” dediğinizi duyar gibiyim. Ama maalesef borçlar sorununun sonuçlarının ucu görünmeye başladı bile…
Dünyada üretim düşüşüyle ilgili olarak alarm zilleri çalmaya başladı. Üretim düşüşü, devletleri, işsizlikle başlayan bir spiral süreçte yoksullukla ve talep düşmesiyle derinleşen ekonomik hasarlarla yüzleştirmeye başladı. Bugün ABD’yi allak bullak eden protestoların arka planında yoksulluğun ve çalışan sınıfların sosyal yaşam koşullarının giderek kötüleşmesinin bulunduğunu söylemek yanlış olmaz sanırım.
Sadece ABD’de değil dünyanın birçok ülkesinde çalışanlar borç faturasının kendilerine kesilmeye çalışıldığının farkında ve bunun huzursuzluğunu yaşıyorlar.
Pandemi sürecinde dünyanın birçok ülkesinde hane halklarına doğrudan işsizlik yardımı, kısa çalışma ödenekleri gibi gelir desteği uygulandı. Şirketlere ise vergi erteleme, kredi kolaylıkları sunuldu. Bundan sonraki adımda ise muhtemelen ciro kayıplarıyla karşı karşıya kalan ve zor duruma girmesi kuvvetle muhtemel olan firmalara ve sektörlere kurtarma amaçlı borç nakilleri, işletme sermayesi destekleri hatta devletleştirmeler gerekecek.
Böylesi bir süreçte devletlerin borçlarının katlanarak artacağını söylemek sanırım kehanet olmaz. Katlanan borçlanmanın kimin sırtına yüklenmeye çalışılacağı da ortadadır, diye düşünüyorum.
“Şeytan işine gelince Kitab-ı Mukaddesten alıntı yaparmış” (Shakespeare- Venedik Taciri)
Devlet borçları genellikle uzatılan borçlardır. Tabi ki yeni koşullar ve yeni faiz oranlarıyla…
Buradan hareketle devletler için borcun esas maliyetinin anapara ödemeleri değil, borçların çevriminde karşılaşılacak faiz artışları olacağını söyleyebiliriz. Bu durum yeni kredi verebilmek için mevduat bulundukça sistemsel olarak sorunsuz devam eder. Ama üretim tarafında yaşanan endişe ve karamsarlığın mali sermaye tarafına da sirayet etmesi durumunda firmaların ve hane halklarının tasarruflarını yöneten emeklilik fonları, sağlık sigortası fonları, bankalar gibi kurumsal yapıların paniğe kapılmaları da kaçınılmazdır. Peki böyle olması halinde neler olur? Şu an itibariyle hiç kimse bu konuda bir analiz yapamıyor.
Devlet borçlarının bu denli yükselmesinin teorik mimarları olan neo liberal iktisatçılar bu durumda nasıl bir reçete öneriyorlar? Kamu borçlarının bir kısmının ödenmemesi, yeniden borçlanma ihtiyacını yavaşlatmak için vergilerin artırılması, ya da (en iyi bildiklerini en sona saklıyorlar) kamu borcunun monetarize edilmesi yani merkez bankaları tarafından para basılarak borçların satın alınması… Ne var ki bu reçetelerden hangisi tercih edilirse edilsin, ortadaki temel ve değiştirilmesi çok zor olan gerçek neo liberal iktisat politikalarının tükendiği ve kapitalizmin akıl danelerinin ikame bir yol üretemedikleridir.
Son söz olarak yine Venedik Taciri‘nden bir alıntıyla bitirelim:
“Bizi keserseniz, kanamaz mıyız? Şaka yaparsanız gülmez miyiz? Ve bize zarar verirseniz intikamımızı almaz mıyız?”