Öğrenci Andı’nı Cizre’de dinlemek…
Derya Havin GÜNGÖR yazdı:
Öğrenci Andı: Ankara ve Eskişehir’de güzeldi, siz onu bir de Cizre’de dinleyin!
Öğrencilikte huzura çıkıp Andı okutmak keyifliyse de ‘hazır ol’da beklemek, hele haylaz çocuklar için biraz zordur; itiraf etmeliyim ki bana da zor gelirdi. Serde biraz haylazlık olduğu doğrudur.
Ama öğretmenlik yaptığım yıllarda büyük bir keyifle dinlerdim çocuklardan İstiklal Marşı’nı da Andımız’ı da… Hatta itiraf etmeliyim zaman zaman gözlerim dolardı. İç Anadolu insanı olmanın böyle bir yanı var maalesef… Andımız’da Atatürk’e seslenerek “açtığı yoldan” bahsedilir ki yönü bilimdir, Batı’dır. Bu sözler iyi gelirdi bana.
Hayatımın Cizre’de geçen bölümüne kadar Andımız hem gurur verdi hem de hiç durup düşünmemiştim alt metnini. Ta ki Cizre’de bir okul bahçesinde dinleyene kadar. O okulun bahçesinde, tamamı Kürt olan öğrencilerin hep bir ağızdan “Varlığını bize armağan etmesi”…
O anda bedenime batan yüzlerce iğne hissi… O anda gelen aydınlanma…
Çünkü o ‘an’, “Gitmesek de gelmesek de o Güneydoğu bizim Güneydoğumuzdur”da değil, yerini bilmediğim bir Cizre ilçesinde değil, hiç tanımadığım Kürt çocuklarıyla değil; bizzat benim yaşadığım Cizre’de, bizzat benim öğrencilerimle yaşandı. Kimi zaman kızdığım, sonra saçını okşadığım, sarıldığım, öptüğüm, başarılı olsunlar istediğim, duygusal bağ kurduğum… Benim öğrencilerim… Varlığını ‘bana’ armağan edenler benim öğrencilerimdi. Hep gurur duyarak, gözlerim yaşararak dinlediğim Andımız, o gün tokat olup inmişti yüzüme.
O gün sınıfta başka bir duyguyla baktım hepsine. İnceleyerek, yaşadığımız gerçeklere isyan edip kendi kendime onlarla hesaplaşarak…
O andan sonra, kimsenin varlığı birilerine armağan olmasın ama varlığımız birbirimize bağlı olsun diye Öğrenci Andı’nın kaldırılmasını destekledim.
Ancak şunun da altını çizmeliyim ki; o gün Andımız’ın kaldırılması ne kadar doğru bir adımsa, bugün de bu adımı tamamlayacak ikinci doğru adım Cumhur İttifakını sandığa gömmektir. Özellikle AKP iktidarının nasıl bir toplum mühendisliğine soyunduğunu, daha anaokula giden çocuklardan başlayarak nasıl beyin yıkadıklarını, eğitimi nasıl şekillendirdiklerini apaçık görüyoruz. Dinci, gerici bir toplum dizaynı, dindar değil ama kindar bir gençlik, yok edilen laiklik, dönüştürülen yeni bir ülke… Özellikle Arap nüfusun Türkiye’ye çekilmesi ve Araplaştırılan bir toplum… Korkunç bir karanlık…
AKP iktidarı And’ı kaldırdı, sıra bizde…
Eşitlik ve demokrasi savaşı vereceksen “Türk olma” diyorlar; karşıyım!
Yukarıda kendi körlüğümden bahsettim, sıra “ötekilerde”…
Bir arkadaşımın ay-yıldızlı kolyesiyle çekindiği fotoğrafı sonrası “tekrarlanan” sataşmalar nedeniyle bu konuda bir şeyler söylemek şart oldu. “Ulusalcı mısın, faşist mi, Ogün Samast’a benzemişsin” ‘şakalaşmaları’ üzerine şart oldu!
Her toplumun tarihinde kara leke vardır, her toplum kan dökmüştür mevzusuna hiç girmeden, hiçbir analiz yapmadan sadece sormak istiyorum.
Bayrağına, marşına saygı duyan ama “ötekilerle” eşit yaşamı savunan bir Türk mü görmek istersiniz, yoksa popülerliğini arttırmak, birkaç ‘tık’ daha fazla almak için Kürtçülük oynayan bir Türk mü?
Birbirimize benzemeden, aynılaşmadan ama ‘ayrışmadan yaşamayı’ savunan farklı kimlikler olmamız mümkün değil mi?
“Türklüğünden utanarak, kimliğini inkar ederek” bizi destekle anlayışının Andımız’ı dayatan zihniyetten ne farkı var?
Tektipleşmeden, farklılıklarımıza saygı duyurak yaşam hayali kurmanın tam olarak neresine oturtacağız bu “şakalı sataşmaları”…
Esasen Kürtleşen, Ermenileşen, “aynılaşan” bir Türk mü olmamı istersiniz, yoksa bir zamanlar gurur duyarak okuduğu/dinlediği Andımız’dan bir anda soğuyan bir Türk mü?