
Türkiye son birkaç haftadır bir suç örgütü liderinin, ülkeyi yöneten partide görev alan geçmiş ve mevcut siyasetçilerin ve yakınlarının bulaştığı yasa dışı ilişkilerini anlatması ile çalkalanıyor.
Bu iddiaların çoğunun gerçek çıkması karşısında da, muhatapların sessiz, yargının hareketsiz kalması da toplumumuzda ilgi ve esefle izleniyor.
İddialar, uyuşturucu kaçakçılığından, silah kaçakçılığına, suikastten, terör örgütüne silah teminine, geri ödenmeyen kredilerden, yasadışı yollardan mülklerin gasp edilişine kadar varıyor.
Pek çok fikir lideri, ortaya atılan bu siyasetçi/suç örgütleri/devlet ilişkisi iddialarını kamuoyunun bilgisine muhalefet partileri yerine, bir suç örgütü liderinin sunmasını yadırgadı ve eleştirdi.
Ben bunlardan biri değilim.
Zira, yıllardır somut örnekleriyle dile getirdiğim gibi, muhalefet demokrasilerde, güçlü muhalefet ise güçlü demokrasilerde olur.
Sedat Peker’in ortaya attığı iddiaları eğer muhalif partiler veya muhalif gazeteciler ortaya atmış olsalardı, ya yayın yasaklarıyla, ekran karartma gibi RTÜK cezaları ile vatandaşa erişimleri engellenir, ya da “kişisel veya ticari itibara saldırı olarak nitelendirilip, o gazeteci veya siyasetçiler tazminat ve ceza davaları ile mahkemelerde süründürülüyor olurlardı.
Yargının bu iddialar karşısında sessiz kalması kadar vahim durum ise, asli görevi yürütme erkinin bu tür ilişkilerini denetlemek olan Meclis’in de iktidar partisi ve ortağı MHP vasıtasıyla etkisiz bırakılması, iddiaların üzerine gitmesinin önlenmesidir.
Bilindiği gibi siyaset/mafya/devlet ilişkisi iddialarının araştırılmasına yönelik önerge, Mecliste AKP ve MHP oyları ile reddedildi.
Şimdi makul zekada bir insan sormaz mı?
Millet tarafından seçilmiş, maaşını milletten alan, millet adına iktidarı denetlemekle yetkili vekiller, tüm dünyada haber olmuş bu iddiaların araştırılmasına neden ve nasıl “hayır” oyu verebilmektedirler?
Milletten neyi saklamaya çalışmaktadırlar?
Bunun cevabı da bence çok basittir.
Tüm demokratik ülkelerde seçilmişler “böylesine ağır suç iddialarının araştırılmasına hayır dersem seçmenden büyük tepki alır, bir daha seçilemem” diye düşünürlerken, ülkemizde seçilmiş vekilin seçmenden en ufak bir korkusu yoktur.
Zira o vekilleri milletten önce genel başkanlar belirlemektedirler. Genel Başkanın listeye seçilecek yerden konmayan vekil, Meclis’i rüyasında dahi göremez.
Genel Başkanlığını 12 yıl sürdürme onurunu taşıdığım Liberal Demokrat Parti’nin mevcut yönetimi, araştırma önergesine “hayır” oyu veren vekillerin kimliklerini ve partilerini tutanaklardan tesbit edip kamuoyu ile paylaşmayı planlamaktadır.
Seçim döneminde, muhalefet partilerinin ve basın ve medyanın da desteği ile bu milletvekillerinin listelerini seçmene tekrar hatırlatmayı da, duyarlı bir toplum yaratabilmek amacıyla tekrar tekrar hatırlatmaya da kararlıdır.
Millet temiz ve dürüst bir siyaset, devlet yönetimi ve yargı sistemi talep etmez ve bunu reddeden siyaseti cezalandırmazsa, bu kokuşmuşluk ülkemizde son bulmayacak; bedelini halkımız cüzdanından ve düşük yaşam kalitesinde ödemeye devam edecektir.