Slavoj Zizek: Joker’den Rahatsız Olan Solcular ‘Fukuyama Solcuları’dır!
Filozof Slavoj Zizek, ilk bakışta zafer yolunda şiddete başvurmayı meşru görenleri potansiyel olarak tasdik ve teşvik ettiği düşünülen ‘Joker’ filminin, gerçekte şiddete düzülmüş bir methiye olmadığını ancak modern siyasi sistemin ahlaksız kötücüllüğüne dair bir muhakeme olduğunu söylemektedir.
Zizek eleştirmenlerin filmin vurguladığı mesajı görmezden geldiklerini düşünmektedir. Bu, zihinsel sorunları olan bir adama dair değil, ‘dünya üzerinde gelmiş geçmiş en iyi sistem’ olduğu iddia edilen siyasi düzenimizin, hala pek çoğumuz kabul etmek istemese de, tam olarak ne kadar ‘umutsuz bir vakaya’ dönüştüğüne dair bir filmdir.
Zizek’e göre ‘Joker’den çıkaracağımız ders şudur:
Liberal solcuların vaaz ettiğinin tersine, var olanın reformu yeterli değildir, yeterli olmayacaktır! Günümüzde büyümekte olan toplumsal huzursuzluk çok ciddidir ve ihtiyacımız olan şey daha radikal bir değişimdir.
Gündelik yaşam bir korku filmine dönüştü
Hollywood’u ve izleyenleri iki konuda tebrik etmeliyiz: Kabul edelim ki, günümüz gelişmiş kapitalizminin çok karanlık ve bazı eleştirmenlerin ‘toplumsal korku filmi’ olarak betimlemesine neden olacak kadar kâbusvari bir imajını çizen bir film yapıldı ve izleyici ile buluştu. Genellikle, bir yanda sosyal sorunları tasvir eden toplumsal filmler, diğer yanda da korku filmleri vardır. Bu iki türü bir araya getirmek ancak sıradan toplumsal hayatımızdaki pek çok olgu da korku filmlerindeki olgulara benzemeye başladığında mümkündür.
Daha da ilginç olan, filme verilen tepkilerin Amerika Birleşik Devletleri’ndeki birbirinden oldukça farklı siyasi duruşların nasıl bir uyum içinde olduklarını göstermesidir. Bir yanda filmin insanları şiddete teşvik edeceğinden korkan muhafazakarlar var. Öne sürdükleri absürt bir iddiadır. Film herhangi bir şiddet olayına neden olmamıştır. Tam aksine, film şiddeti tasvir etmekte ve bizleri de şiddet tehlikesine karşı uyanık hale getirmektedir.
Her zaman olduğu gibi, bazı ‘siyaseten doğrucu’ insanlar da filmin ırkçı klişeler kullanmasından ve şiddeti kutsamasından rahatsız oldular. Bu da hiç adil bir eleştiri değil. En ilginç tepkilerden biri, solcu bir belgeselci olan Michael Moore’unkiydi. Moore, sağlık hizmetlerinden faydalanamayan yoksulların ve dışlanmışların Amerika’daki acımasız gerçekliğinin açık yürekli bir tasvirini sunduğu için filmden övgü ile bahsetti.
Moore’a göre film, Joker gibi karakterlerin nasıl ortaya çıktığını açıklamaktadır. Film, Joker gibi insanları yaratabilen ABD’deki acımasız gerçekliğin eleştirel bir portresidir: Moore’a katılıyorum ama aynı zamanda onun söylediklerinin biraz daha ötesine de gitmek istiyorum.
‘Nihilizmin Çıkmazı’
Bana göre önemli olan şey en nihayetinde, kendini maskesi ile özdeşleştirdiği anda temsil edildiği haliyle, Joker’in uçlarda bir nihilizmi, kendi kendine zarar veren şiddeti ve başkalarının çaresizliğine karşı delice bir kahkahayı temsil eden bir karakter olmasıdır. Hikayede olumlu bir siyasi proje yoktur.
Bence ‘Joker’den almamız gereken kıssadan hisse, filmin bilgece bir tutumla olumlu bir imge sunmaktan imtina etmesidir.
‘Joker’in solcu bir eleştirisi muhtemelen şöyle olurdu: “Evet film Amerika’nın yoksul çöküntü mahallelerindeki gerçekliğin oldukça iyi bir temsilidir. Peki ama olumlu yönde değişimi sağlayacak olanlar nerede? Demokrat sosyalistler, kendi örgütlerini yaratan sıradan insanlar nerede?” Eğer bu kişilerin istediği gibi bir hikaye anlatılsaydı, sonuç tümüyle farklı ve oldukça da sıkıcı bir film olurdu.
Bu filmin amacı, hikayenin sonunu getirme işini seyircilere bırakmaktır. Film içler acısı bir toplumsal gerçekliği ve nihilist tepkinin çıkmazını anlatır. Filmin en sonunda Joker özgür değildir. Sadece zifiri bir nihilizm noktasına savrulmuş olması anlamında özgürdür.
Joker karakterini bir Rus avangardı olan Kazimir Malevich’in ünlü Siyah Meydan resmini çizdiğindeki pozisyonuna benzer bir şekilde tasvir ettim. Bu resim bir tür minimal protestodur –meydanı bir hiçe indirger. Joker basitçe tüm otoritelerle dalga geçer. Yıkıcıdır, ama pozitif bir projesi de yoktur. Bu büyük çaresizlik yolundan ilerlemek zorundayızdır.
İktidar konumunda olanların oyununu oynamak yeterli değildir. ‘Joker’in mesajı budur. Filmin bu versiyonunda muktedirlerin Bruce Wayne’nin babası gibi iyiliksever oluşları sadece oyunun bir parçasıdır. Durumun ümitsizliğini gizleyen bu türden liberal saçmalıkların hepsini elinin tersiyle itmek zorundasın.
Yine de bu, yolun sonu değildir; yeni bir şeye yer açmak için masanın üstünü tümüyle temizlediğin, sıfırlanmış bir dayanak noktasıdır. İşte benim filme dair okumam budur. Bu nihai olarak yenilmiş, yıkılmış bir vizyon değildir. Bu cehennemi yaşamak zorundayız. Şimdi, onun ötesine geçip geçmemek ise bize kalmıştır.
Toplumsal çalar saat
Sadece arka plandaki hikayeyi açıklamanın ortaya çıkardığı tehlike, Joker karakterini nasıl anlamamız gerektiğine dair bir tür rasyonel açıklama sunmaktır. Fakat Joker’in buna ihtiyacı yoktur. Joker bazı bakımlardan yaratıcı bir kişidir. Yaşadığı öznel değişime dair filmdeki can alıcı an, şunları söylediği zamandır:
“Hayatımın bir trajedi olduğunu düşünüyordum. Oysa şimdi bir komedi olduğunu anladım.”
Bana göre, burada komedi ile kast ettiği şey şudur: O anda bütün çaresizliği ile birlikte kendini komik bir karakter olarak kabul eder ve eski dünyanın bütün sınırlamalarından kurtulur. İşte bizim için yaptığı şey budur. Taklit edilecek bir karakter değildir Joker. Filmin sonuna doğru gördüğümüz şeyin –Joker’in kalabalıklar tarafından kutlanmasının ve desteklenmesinin– yeni bir özgürlükçü hareketin başlangıcı olduğunu düşünmek yanlıştır. Hayır, o an tam da var olan sistemin nihai olarak sıkıştığı, kilitlendiği andır; kendi kendini imha etmeye meyletmiş bir toplumdur karşımızdaki.
Filmin güzelliği, pozitif bir alternatif inşa etmeye dair bir sonraki adımı bize bırakmış olmasıdır. Bizi uyandırmayı amaçlayan kapkaranlık nihilist bir imgedir bu.
Gerçekle yüzleşmeye hazır mıyız?
‘Joker’den rahatsız olan solcular ‘Fukuyama solcularıdır’; bunlar liberal demokratik düzenin mümkün olan en iyi düzen olduğunu ve bu düzeni biraz daha toleranslı hale getirmemiz gerektiğini düşünenlerdir. Onların baktığı yerden bakarsanız, bugün herkes birer sosyalisttir. Bill Gates de, Mark Zuckerberg de sosyalizmi desteklediklerini söylüyor.
‘Joker’den çıkaracağımız ders şudur: Daha radikal bir değişime ihtiyacımız var. Var olanın reformu yeterli değildir. Bütün bu demokrat solcuların farkında olmadıkları şey de tam olarak budur. Günümüzde büyümekte olan huzursuzluk çok ciddidir. Sistem bu huzursuzlukla aşamalı reformlar yaparak ya da daha toleranslı olarak ya da biraz daha iyi sağlık hizmetleri sunarak baş edemeyecektir.
Bunlar daha radikal bir değişime ihtiyaç olduğunun işaretleridir.
Gerçek sorunumuz, içinde olduğumuz durumun ümitsizliğini gerçekten deneyimlemeye hazır olup olmadığımızdır. Filmin bir yerinde Joker’in kendi kendine söylediği gibi: “Gülüyorum çünkü kaybedecek hiçbir şeyim yok; ben bir hiçim!”
Burada zekice bir oyun da var. Joker’in gerçek ailesinin adı Fleck. Almanca’da fleck ‘leke‘ anlamına geliyor, manasız bir leke. Bir tür şekilsiz leke (anamorfoz). Kısacası, yeni bir perspektif kazanmamız için farklı bir bakış geliştirmeliyiz.
Filmin potansiyelinden korkan bütün o solcu eleştirmenlere güvenmiyorum. Moore’un çok güzel söylediği gibi, gündelik hayatımızdaki gerçek şiddetten değil buradaki şiddetten korkuyorsunuz. Filmde gösterilen şiddetten korkmak basitçe gerçek şiddetten kaçıştır.
Çeviren: Şerife Geniş.
Yazının orijinali için bakınız RT: “System Deadlock: Joker Artistically Diagnoses Modern World’s Ills”