‘Hür dünya’, “altını kazırsanız faşizm çıkar” iddiamızı kanıtladı
“Cihatçı, askerin ciğerini yedi, ‘hür dünya’da yarım saat gündem olmadı… ‘Hür dünyanın’ “demokrasi” ve “insan hakları” dediği şeyin, yoksul dünyada; açlığa, katliama, sömürüye ve göz yaşına dönüştüğü gerçeği görülemiyor…”

Geçtiğimiz 2 hafta içinde; Avrupa, Kanada ve ABD’de ifade özgürlüğü ilkesi bir anda çöktü. İnsanlar, ’hür dünyalıların’ duymak istediği şeyleri söylemeye zorlandı. Duymak istediklerinin dışındaki hiçbir şeye tahammül edemez hale geldiler. Tahammülsüzlük histerik bir boyut aldı.
Önce ‘hür dünya’, Ukrayna’nın, “Ruslar bir doğum hastanesini bombaladı” yönündeki sahte iddiasını yüksek sesle tüm mecralardan duyurdu; ancak Rusya’nın cevap hakkı kullandırılmadı. Rusya’nın bu iddiaya resmi Twitter hesabından verdiği cevap, Twitter tarafından anında kaldırıldı.
Aynı hafta bir gelişme daha yaşandı; İnstagram ve Facebook gibi yaygın sosyal medya ağlarının ana şirketi Meta, bu platformlardan Ruslara karşı ölüm çağrısı ve hakaret içerikli paylaşımlara bir süreliğine izin verdiğini açıkladı. Bunu ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirdi.
Önceki hafta; Münih Filarmoni Orkestrası Şefi Valery Gergiev, Rusya karşıtı açıklama yapmaya zorlandı ve görevinden alındı. ‘Hür dünyalıların’ duymak istediği gibi bir açıklama yapmaya zorlanan Rus soprano Anna Netrebko’un ise New York Metropoltan Operası’ndaki görevine son verildi. Böylelikle ‘hür dünya’daki ifade özgürlüğü ilkesi; Ranal Barthes’in “faşizm konuşma yasağı değil söyleme mecburiyetidir” dediği yere geldi.
Hatırlanacağı üzere, Afrikalılar ve Hintli öğrenciler Ukrayna sınırına giden trenlerden atıldı, sınıra ulaşabilenler ise diğer devletler tarafından kabul edilmedikleri için günlerce sınırda bekletildiler; hala yüzlerce Hintli öğrenci bu snırlarda bekliyor. Oysa Hintli öğrencilere kapalı olan kapılar; bir anda dünyanın dört bir yanından Ukrayna’da savaşmak isteyen neo-Nazi gruplara açıldı. Kore’den Suriye’ye, İngiltere’den Asya’ya pek çok yerden gelen savaşçılar pasaportsuz, vizesiz sınırları aştı.
Suçun şahsiliği ilkesi de Avrupa’nın göbeğinde infilak etti. Sadece Rus oldukları için öğrenciler Avrupa kentlerindeki okullardan atıldılar, pek çok işyeri Rus çalışanlarını işten çıkardı, Rus sporcular spor etkinliklerinden, Rus sanatçılar organizasyonlardan diskalifiye edildi.
Rus turistler gittikleri ülkelerde, Batı menşeli finans kuruluşları ve bankalar tarafından kredi kartları ilga edildiği için mağdur oldu. Amerika, Kanada ve pek çok Avrupa kentinde barların kapılarına “Ruslar ve köpekler giremez” tabelaları asıldı. Ardından Almanya’da bazı doktorlar Rus hastalara bakmayacaklarını beyan etti. Açık şekilde Hipokrat’a kılıç çektiler. Böylelikle bu savaşta hiçbir suçu olmayan, sıradan insanlar mahkum edildi. İşte bunların hepsi suçun şahsiliği ilkesi üzerinden yeşermiş ‘hür dünya’da yaşandı. Ancak işin daha tuhaf olanı; ‘hür dünya’ hukukunun üzerine kurulu olduğu en temel ilkenin, özel mülkün dokunulmazlığı ilkesinin yerle bir oluşuydu. Yıllarca komünizme karşı özel mülkün dokunulmazlığını savunan ‘hür dünya’, bir anda kendini var eden bu en temel mottoyu ezdi geçti.
Hep birlikte ‘hür dünya’ kapitalizminin istediği anda, ilkelerini bir kenara bırakabildiğini gördük. Rus burjuvalarına ait yatlara, banka hesaplarına, evlere ve mallara el konuldu. Özel mülkün dokunulmazlığı ilkesiyle birlikte, ‘hür dünya’ balonu da böylelikle patladı.
Ukrayna savaşı ve ona bağlı olarak gelişen uluslararası krizde ‘hür dünya’nın şimdiye kadar övünçle dile getirdiği ve kendi medeniyetinin kuruluş temelleri olarak ifade ettiği her şey, dibinden dinamitlendi. Burada artık; ifade özgürlüğü, hukukun üstünlüğü, suçun şahsiliği, özel mülkün dokunulmazlığı gibi ilkelerin anlamsız bir şeye döndüğünü gördük. Bu ilkelerin sadece pembe atmosfer içinde karşılığı olan, kırılgan bir iskelet üzerine bina edilmiş, yapay kurgular olduğu anlaşıldı.
Ve evet, ‘hür dünya’ son sınavında da, “demokrasinin üstünü kazırsanız altından zorbalık, hatta faşizm çıkar” iddiamızı kanıtladı. Bu kanıtın daha açık bir varyasyonunu, Putin despotizmi altındaki Rusya’da görmek mümkün.
Pr, propaganda, dezenformasyon ve senaryoda kendini geliştirmiş Batı kapitalizmi…
21. yüzyılda ‘haberi görme bozukluğu’ yaygın bir rahatsızlık. Görmek için projeksiyona ihtiyaç duyuyor insan. Ancak bilgi akışının yoğunluğuyla, yüzlerce projeksiyon ışığı altında kalan birey, gözüne fener tutulmuş tavşan gibi afallıyor ve ışıklardan en güçlü olanın tesirine giriyor.
Tam da bu noktada; pr, propaganda, dezenformasyon ve senaryoda kendini geliştirmiş Batı kapitalizmi, kültür endüstrisindeki kudretini ve teknolojideki üstünlüğünü de kullanarak; projeksiyonuyla hipnotize ettiği tavşanları, istediği gibi düşünmeye ve tavır almaya yönlendiriyor.
Bugün sıradan bireyin toplumsal hayatta gerçek sandığı şey, ona gösterilenden ibaret. Oysa gördüğü şey çoğu zaman gerçeğin çok küçük bir parçası ya da tıpkı Marks&Engels’in “camera obscura” metaforunda ifade ettiği gibi gerçeğin ters çevrilmiş hali. Bu yüzden; ‘hür dünyanın’ “demokrasi” ve “insan hakları” dediği şeyin, yoksul dünyada; açlığa, katliama, sömürüye ve göz yaşına dönüştüğü gerçeği görülemiyor. Buradaki görülememe hali ise aslında gözüne projeksiyon tutularak mankurtlaştırılmış insanın kendi tercihi.
Bu mankurtlaştırma, yaygın bir haber-bilgi akışı sağlayan basın ve sosyal medya aracılığıyla gerçekleşiyor. Toplum düzenli ve sık bir şekilde istenilen bir noktaya odaklanmaya yönlendiriliyor ve bu tılsımlı şemsiyenin altındaki bireyin, gerçeği görmesi çok zor bir şeye dönüşüyor
Hatırlayalım, ‘Hür dünya’ medyasında cihatçılar tarafından başı kesilerek evinin kapısına asılmış küçük çocuk haber yapılmadı; ama aynı hafta ABD’li gazeteci Arwa Damon, bir petrol kuyusunu ateşe vererek canlı yayında “Burayı az önce Esad bombaladı” diyecekti.
Suriye’de cihatçılar, ele geçirdikleri hayvanat bahçesindeki aslanları yediler. Daha sonra öldürdükleri Suriye askerinin ciğerini yiyeceklerdi; ancak şiddetin bu en uç örneği bile ‘hür dünyada’ yarım saat gündem olmadı. Zira insanlık, “Esed zulmüne” odaklanmaya yönlendirilmişti.
Evet günümüz insanı, bütünü oluşturan parçalardan yalnızca bakması istenene odaklandığı için, gördüğü halde diğer parçaları umursamıyor. Bu yüzden günümüz insanı için önemli olan ‘hür dünya’nın işaret ettiği şeye odaklanmak ve onun belirlediği doğruluk ölçütlerine biat etmek. Bu yüzden Ukrayna ordusu içindeki Azov, Sağ Sektör gibi neo-Nazi birliklerinin yaklaşık 8 yıldır Donetks bölgesinde sivil halka yönelik katliamları görmezden gelindi. Burada ölen çocuklar, bu 8 yıl boyunca ‘hür dünya’nın “insan hakları” gündemine girmeye layık görülmedi!