Folklorik Alevilik tasarımı ve payanda zevat

Yine safsatalar bütünü bir ‘açılım’ sürecinden geçiyoruz. Bu yazıda otokratik rejimin yapısal kimyasını yansıtan buyurgan diline ve uygulamalarına tanıklık ettiğimiz güncel gelişmeye kısaca yorum getirmeye çalışacağız. “Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı” kurulacağı ilanının sahibi iktidarın neleri hedeflediğine geçmeden önce çuvaldızı ‘bizden’ gözüken; tutum, davranış ve düşünce eğilimleri ile bize düşmanlık güden sığıntı zevatın üstlendiği role dikkat çekmek istiyorum.
Çok gerilere gitmeden AKP ve F-Gülen örgütünün iktidar ortağı olduğu, sözüm ona açılımlar yaptığı 2009-2010 yıllarında beklenti çıtasını şişirip sürece angaje olanlara, Abant toplantılarının müdavimlerine bakıldığı takdirde çok da farklı olmayan profillerle karşı karşıya olduğumuz görülür. Süreç açısından bugünü dünden ayıran başlıca olgulardan biri de sığıntı zevatın daha çapsız kişilerden oluşmasıdır. Rejimin otokratik temelde yaşadığı çürüme kapıkulu rolüne heveslenen zevatı etkilemiş durumda. Kendilerine bahşedilen görev; Aleviler ve iktidar ilişkisi boyutunda ‘folklorik bir Alevilik’ tasarımının memurluğunu üstlenerek kafa karışıklığı yaratmak ve psikolojik gettolar çizip bir nevi ‘Judenrat heyeti’ rolüne meyletmektir. Yürürlükteki proje “milli güvenliği tehdit edenlerin akamete uğratılması” başlığı altında kazanımların tasfiyesi ve örgütlü gücün elimine edilmesi yönünde somutluk kazanması halinde ‘Kapo’ vazifesi görecek unsurların bunların arasından çıkacağından hiç şüphe yok.
İnancımızı tanımayan, kamuda Alevi tasfiyesi hususunda önceki cumhuriyet hükümetlerini açık ara sollayan, mevcut negatif tutumunu bölgemizi içine alan düzlemde, Müslüman Kardeşler örgütünün seksiyonu olarak farklı aidiyetlere sahip halk kesimlerine karşı kurduğu silahlı örgütlere hamilik yapan, siyasetinin ana eksenini mezhebi retoriklerle gerekçelendiren bir iktidardan bahsediyoruz. Sığıntı zevatın ‘kûfelileşme’ hatta kimisinin ‘haricileşme’ batağına savrulması farklı kesitlere yayılmış olsa da hepsi son kertede aynı tabloda buluştu. Asimilasyon faaliyetlerinin memurluğu ve egemen-resmi din olgusu ile uyumlulaştırma projesinin misyonerliği. Kurulacağı ilan edilen başkanlığa teşne olanların gerekçeleri ne olursa olsun, takındıkları tavır Alevilere değil, yukarıda altını çizdiğimiz zihniyetin ortaklarına hizmet eder. Maaş oltası, araç-gereç temini gibi ayrıntılar üzerinden inançlarından soyunanları, yola revan olan, bedeller ödeyen, gelenekten geleceğe yürürken inancımızı her türden saldırıya karşı koruyan halk asla affetmez.
Siyasal İslamcı cenahın jargonlarını kullanan sığıntı zevatın havuz medyasına yansıyan açıklamalarında şu belirlemeler öne çıkıyor.
Birincisi: “Cumhuriyet tarihi boyunca ilk defa statü kazandık” vurgulu hamaset.
İkincisi: “Hükümet değil, devlet politikası” ibaresi.
Statü nedir, inanç yönünden nasıl kazanılır? Doğrusu bu konuda ortalama bir bilinç açıklığına sahip olmadıkları görülüyor.
Sığıntı zevatın sözcüsü sözde ocakzade unsurun lafa gelince yarım yamalak dini bilgileri ile dillerine pelesenk ettikleri inanç bazlı hassasiyet, Cem ibadeti ve Cemevi ibadethane savunusu, mürşit-dede-talip ilişkisi üzerinde otorite olamayacağı söylemleri bir miktar akçe ve duyurulan başkanlığa eklemlenme çalışması somutluk kazanınca unutulan ilk ‘değerleri’ oldu. Alevilik yoluna dar-ideolojik yaklaşım getirerek geleneksel kaide ve esasları reddeden, mistik-kadim arka plan yaratımına mesai harcayanlar bile oynadıkları olumsuz role rağmen ‘folklorik öğe’ görme aymazlığında bulunmadı. Sığıntı zevat jet hızıyla inancın esaslarını inkara yöneldi. İçine düştükleri acziyet, pula sattıkları kişilikleri, nefs ve kibirleri ibretlik. İnkâr pratiklerini gerekçelendirirken siyasi otoritenin dilini kullanmaları içinden çıktıkları halk gerçekliğine yabancılaşmanın bariz ifadesi. Kendilerine “Alevi” diyen bu zevat; Türkiye’de örgütlü olan, Alevileri temsil eden federasyon ve dernekleri hedef göstererek, “Milli birliği tehdit ediyorlar, bölücü, hain vb., vb.” nakarat ezberlerle karalamaya çalışıyor. “Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz.” Alevi hak mücadelesinin hiçbir yerinde göremeyeceğiniz ve salt fitne-fesat zamanlarında adları duyulan proje sözcüler sizden ala bozguncu ve bölücü mü var?
Bunların öne çıkan ikinci gerekçeleri de cehalete eş bir çıkarım. Türkiye’de rejimin yapısal karakterinden bihaber olmaları mümkün değil. “Türk tipi başkanlık sistemi” diye kurumsallaşan mekanizmada hükümeti oluşturan partinin genel başkanı aynı zamanda devletin başı. “Hükümet değil, devlet projesi” denildiğinde ezber bozucu bir kelam etmiş olmazsınız. Alevi toplumsallığının hükümeti teşkil eden AKP’ye olan politik uzaklığını bildikleri için, laf ebeliği yaparak, rollerine devletlû paye biçiyorlar. Sığıntı zevatın egemen güce yaslanıp çığırtkanlık yapması açmazlarının üzerini örtmüyor. İnkarın ipine sarıldılar, yalanın sözcülüğüne soyundular ve pratikte Hınzır Paşa gibileri örnek aldılar. Oysa Pir Hacı Bayram Veli’nin dediği gibi; “Kibir bele bağlanan taş gibidir, onunla ne yüzülür ne de uçulur.”
Saray’a bağlı aparatlar arasında öne çıkan marjinal-nasyonal cemaatin TV kanalı ve gazetesi ‘folklorik Alevilik’ tasarımının en ateşli savunucularından biri. Paydaşlarının örgütlü Alevi hareketinden sökülüp atılması 90’lı yılların sonlarına doğru büyük ölçüde tamamlanmış olsa da nasyonal cemaat her fırsatta karşı cepheden saldırgan yaklaşımını konuşturuyor. Güncelde saray tarafından kendilerine görev verildiği anlaşılıyor. Projeye operasyonel zemin sunacak provokatif kurgular bocalama görevi. Bu temelde de cemaatin TV kanalı ve gazetesine kaçınılmaz şekilde arz-ı endam edenler sığıntı zevattan bir takım kişiler oluyor. Alevilere yönelik absürt suçlamalarını ispiyonaj ve manipülasyon gayesiyle kustukça kusuyorlar. Midesinden konuşan bu kişilerin ezberlerini iki başlık altında toplamak mümkün. 1) Alevilerin birliğine yönelik itham edici ve suçlayıcı dil, 2) Alevi toplumsallığını, örgütlü yapılarını egemen güçlere hedef göstermek. Dün ‘Cami-Cemevi’ projesine bel bağlayan menfaat odaklarının bugün esameleri okunmuyor ise ‘folklorik öğe, kültürevi’ yandaşlarını da bekleyen akıbet farklı olmaz. Yol, yolda yürüyenindir. Hüseyin’e ağlıyor gözüküp Emevilerin rüşvetlerine tamah edenler bizden değildir.
AKP, ‘milli güvenlik’ doktrini çerçevesinde bir süredir hazırlıklarını yoğunlaştırdığı ‘Alevi’ alanıyla ilgili hamlesini, Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde kurulacak ve adı “Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı” olan çalışmayla yaptı. Cemevlerinin kültürel bir ‘toplanma mekânı’ şeklinde adlandırılıp Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı daire başkanlığına bağlanmak istenmesi ve katılım gösterenlere maaş vaadi yandaşlarını heyecanlandırsa da projenin güdük kalacağı, Alevi federasyonları ve bileşenleri Cemevleri tarafından kabul edilmeyeceği biliniyor.
Konu minvalinde Alevi dernek ve federasyonları adına yapılan açıklamalarda, yapılmak istenenin II. Mahmud döneminde Bektaşi dergahları ve Bektaşilere yönelik uygulanan tasfiye planlarına benzerlik taşıdığı hususuna dikkat çekildi. Vaka-i Şerriye diye adlandırdığımız bu pogrom kapsamında Bektaşilik yasaklandı, dergahlara nakşi şeyhler atandı ve tüm malvarlıklarına el konuldu. Takriben özellikle İstanbul’da binlerce kişi yeniçeri ocağıyla bağlantılı oldukları suçlamasıyla katledildi. Döneme tanıklık edenler tarafından tarihe not düşülen önemli anekdotlar var. Haziran 1826, İstanbul’un kuzeybatısında bulunan Belgrat Ormanının katliamdan kaçan Bektaşilere sığınak olduğu gerekçesiyle büyük ölçüde yakılması, tırmandırılan linç kampanyasının histerik biçimler alarak sürmesi ve bu doğrultuda mezarlıkları tahrip etme, kabirleri sembol kavukları kırarak süngü, tırpan, balta ve kılıçtan geçirme türünden pratiklere konu edildi.
Alevileri bir “güvenlik sorunu” olarak gören egemen anlayış irdelenirken Dersim 1937-38 Tertelesine de dikkat çekilmeli. Tedip, tenkil ve tehcir politikaları ile hedef alınanlar etno-dinsel aidiyetleriyle Alevilerdir. Dersim ocaklarının dağıtılması, itikadi bağlarla anılan bölgenin tarumar edilmesi, katliam ve sürgünler tarihsel belleğimizde yer edinen başlıca kırılma noktalarından biridir.
Demokratik-inançsal talepleri müzakere etmeye yanaşmayan, örgütlü Alevi hareketinin değişik kanatlarından gelen eleştiri ve uyarılara rağmen bildiğini okumaya devam eden, kültürel öğe tanımıyla daire başkanlığı gibi palyatif adımlarla dayatmacı tutum takınan AKP, kronik hazımsızlığı ve samimiyetsizliği ile Alevi toplumsallığından teveccüh göremez. Şah Kulu Dergahı’nda gerçekleşen kurdelalı salon etkinliğine kayda değer alınabilecek herhangi bir federasyon ve inanç temsilcisinin katılım göstermemesi projenin iktidarın çekim alanı dışında karşılık bulmayacağının ifadesi.
Bakanlık danışmaları çalışmanın çıkış tarihi olarak ‘dört yıl önce başladık’ diyor. Son iki yıldır saha gezileri yapıldı. Çalışmalarına payanda edebildikleri, taşımalı şekilde il il etkinliklere götürebildikleri kişiler şaşırtıcı olmayan simalardan meydana geliyor. 2013 yılında ‘cami-cemevi’ projesinden aşina olduğumuz simaları bu defa da ‘kültürevi’ projesinin dolgu malzemesi olarak görüyoruz.
İlan edilen daire başkanlığı ve folklorik öğe tanımı bir avuç menfaatçi haricinde Alevilerin bakış açısını yansıtmıyor. Eşit haklar ve inanç özgürlüğü muhtevalı talepler belli. Milyonlarca Alevinin ibadethane olarak gördüğü Cemevlerine olması gerektiği gibi yasal statü tanınmadığı sürece açıklanan paketlerin içeriği dikkate alınmaz. Alevi halkı inancı söz konusu olduğunda ne zaman kadıya, müftüye, egemen otoriteye gitti ki günümüzde de buna tenezzül etsin? Alevilerin ilan edilen daire başkanlığı ve buradan inanç dışı ögeler eliyle yapılacak müdahaleleri kabul edeceğini sananları hayal kırıklığı bekliyor. İktidar Alevileri temsil eden inanç kurumları ile şeffaf şekilde diyalog başlatmadığı, talepleri istişare etmeye yanaşmadığı için başarısızlığa mahkûm.
Velhasıl Alevi hareketinde kırılma yaratma hesapları tutmaz. Siyasal İslam çizgisinin parçası dinamiklerle taban tabana zıt bir yerde duran, laik, eşitlikçi ve demokratik değerleri içselleştiren Aleviler açısından AKP iktidarı çözüm mercii değil, çözümsüzlüğün adresidir. Tüm medya parlatması ve sloganik vaatlerinin aslı astarı Alevilerin öncelikli taleplerinden biri olan Cemevlerinin ibadethane statüsünü tanımak ve diğer temel taleplerini karşılamak değil, tam tersine Cemevleri üzerinden Alevilerin örgütlü yapılarını denetimine almaktır. Bu emellerini en yetkili ağızdan duyuran da kendileri. Bu minvalde iktidar ortağı tarikat ve cemaatlerle birlikte hâkim güç özelliğini korumaya çalışırken resmi din olgusuna zeval getirmeyecek içi boş açılımlar dayatılıyor. Bütçesi birkaç bakanlığa eşit DİB üzerinden tahkim edilen resmi din olgusunun parçası tarikat ve cemaatlerin koalisyon halinde ülkeye çöreklendiği, aralarında bakanlıkları bölüştükleri, yargı ve bürokrasi kadrolarını belirledikleri mevcut koşullarda ne Alevilerin ne de düzenin mağdur ettiği halk kesimleri lehine olumlu bir değişim söz konusu olabilir. İktidarı kutsayan, tabular yaratan, önüne geleni tekfir eden, kurumsallaşan cehaletten nemalanan, hak ve özgürlükler meselesine düşmanca yaklaşım gösteren malum koalisyonu sonlandıracak süreçlere yoğunlaşmak gibi tarihsel ve güncel sorumluluklarımız var.
Son söz olarak, Alevi Halk Ozanı Mahzuni Şerif’in şu dizelerini paylaşalım:
“Gücenme hey softa biz beli dedik
Oturup kalkmamız ikrara bağlı
Dünyaya gelirken senet eyledik
Sanma ki Kıblemiz duvara bağlı
Bizim ölenimiz geri dirilmez
Kıymet bilmeyene değer verilmez
Kapımız taşlanır ama fakat girilmez
Çünkü kilidimiz Haydar’ a bağlı.”