Dünden bugüne EYT (Emeklilikte Yaşa Takılanlar) -5
Bugün Emeklilikte Yaşa Takılanlar diye bilinen grubun 4447 sayılı ve 1999 yılında çıkarılan yasaya takılarak ötelenen emeklilik haklarını almak için verdikleri mücadele gereği kimlere, hangi siyasilere mağduriyetlerini dile getiren ve çözüm yollarını gösteren dosya verdiklerini sıralayalım.
EYT SYD Derneğinin açılışından itibaren dosya verilen siyasiler:
1-Cumhurbaşkanı Danışmanı İhsan Şener
2-İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener
3-AKP Hükümet Eski Sözcüsü Bekir Bozdağ
4-Çalışma Bakanı Jülide Sarıeroğlu’nun Danışmanı
5-Başbakan Binali Yıldırım
6-Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz
7-AKP Genel Başkan Yardımcısı Hamza Dağ
8-İyi Parti Genel Başkan Yardımcısı Musavvat Dervişoğlu
9-İyi Parti İzmir milletvekili Aytun Çıray
10-İyi Parti İzmir İl Başkanı Yıldırım Ulupınar
11-Adana AKP İl Başkan Yardımcısı
12-Fatih İyi Parti İlçe Başkanlığı
13-AKP Fatih İlçe Kongresinde Cumhurbaşkanına iletilmek üzere Cumhurbaşkanı Korumalarına
14-Önder Vakfı Başkanı Halit Bekiroğlu
15-AKP İzmir Milletvekili Mahmut Atilla Kaya
16-AKP İzmir İl Kongresindd Cumhurbaşkanına iletilmek üzere Cumhurbaşkanı Korumalarına
17-AKP Milletvekili Metin Külünk
18-Edirne Millet Vekili Okan GAYTANCIOĞLU
19-Edirne CHP İl Başkanı
20-Edirne MHP İl Başkanı
21-Edirne İYİ Parti İl Başkanı
22-Saadet Partisi Genel Başkanı Temel KARAMOLLAOĞLU
23-Ankara AKP İl Başkanlığı
24-AKP Ankara Milletvekili Nevzat Ceylan
2010 yılından bu yana dosya verilen siyasetçi sayısı yukarıdakilerden birkaç kişi daha fazla. Bunlar dernek kurulduktan sonraki kısa dönem içerisinde verilenler. Peki bu dosyaların içeriğinde ne var? EYT’liler siyasetçilere verdikleri dosyalarda ne talep ediyorlar? Buyrun okuyalım:
“Bizler 08.09.1999 öncesinde SSK’lı, Bağ-kur’lu ve Emekli Sandığı mensubu olarak iş hayatına başlamış kişileriz. O zamanlar 506 Sayılı SSK kanunun emekli olma şartları maddeleri şöyle idi:
‘Erkeklerde 25 yıl, 5000 gün; bayanlarda ise 20 yıl, 5000 gün’ şartlarına göre emekli olmak üzere SSK, Bağ-kur, Emekli Sandığı ile sözleşmeler imzaladık. Zira Devlet babamızın 1999 yılındaki 3’lü koalisyon hükümeti 17 Ağustos depremi sonrasında ülkemizin bütün vatandaşları can havliyle depremde kayıplarını aramaya, kurtarmaya koşturduğu bir zaman da bizleri mağdur eden 4447 sayılı yasayı çıkarma gafletinde bulundu. Aslında bizlerin mağduriyeti bahse konu 4447 sayılı yasanın ülkemizde ilk defa yürürlüğe girdiği tarihten geriye doğru işleyen bir yasa olmasından kaynaklanmaktadır. Yasanın, bizi ilgilendiren kademeli emeklilik maddesi hariç diğer maddelerine herhangi bir itirazımız olmadığı gibi diğer bütün kanunlar gibi uygulaması yayınlandığı tarihten itibaren yürürlüğe girdiği tarihten sonrasını etkilemesinin bizler için bir mağduriyet doğurmayacaktır. O zamandan bu zamana kadar neden tepki gösterilmedi şeklinde haklı bir soru sorabilirsiniz. Anayasa Mahkemesine verilmesine rağmen Anayasa Mahkemesi üyeleri bu yasada sadece kademeli emeklilik maddesini iptal edip diğer bütün maddeleri onaylamışlardır. 2002 Mayıs ayında meclis tekrar konuyu ele alıp iptal edilen Kademeli Emeklilik maddesini biraz yumuşatarak Anayasanın vatandaşa verilen haklar geri alınamaz maddesini de çiğneyerek 4759 sayılı yasayı meclisten geçirdiler. Muhalefet tarafından Anayasa Mahkemesine tekrar itiraz edilip dava açıldı. Bu kez Anayasa mahkemesi İMF denen Emperyalist güçlerin baskısıyla şöyle karar almıştır:
Düzeltilen maddeleri aynen kabul edip 4759 sayılı yasanın geriye doğru işleyip kazanılmış hakları öldürdüğünü resmen onayladı. Gerekçe de şuydu; Emeklilik konusu kazanılmış hak değil beklenen hak’tır. Beklenen haklarda gerçekleşmediği sürece devlet tarafından değiştirilir, dendi. Ayrıca ülkemizde her gün değişen kanunlar sebebiyle 20-25 hizmet yılımız dolana kadar nasıl olsa bu kanun da değişir düşüncesi ile hareket edildi. 3.5 yıl boyunca sosyal paylaşım sitelerindeki gruplarımızla bu mücadelemize değişik tarihlerde yetkili mercilerden izinler alarak kanunlar çerçevesinde yaptığımız basın açıklamalarına devam ettik. Son olarak 14 Mart 2013 tarihinde Çalışma Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk ÇELİK içimizden bir heyeti kabul ederek konunun enini boyunu dinleyip haklılığımızı kabul etmiştir.
Bizlerle ilgili çalışmalar yaptıracağını söyleyerek mağduriyetimizin giderilmesine çalışılacağını belirtmiş ve bu güne kadar hükümetimizin nasıl bütün mağduriyetleri giderdiyse bunu da gidereceğini söylemiştir. Fakat son açıklamalarında çalışmaların hiç ümit verici olmadığını bizler hakkında olumlu bir karar veremediklerini açıklaması bizleri hayal kırıklığına uğratmıştır. Bizler bu ülkenin vatandaşı olarak sadaka istemiyoruz. Elimizden alınan hakkımızı istiyoruz. Yıllarca nasıl kesintisiz ve tam olarak gırtlağımızdan, çoluk çocuğumuzun nafakasından kesilen primlerimizi ödemiş insanlar olarak ilk işe girdiğimiz şartlarla emekli olmak istiyoruz.
Bu kanundan kaç kişi mağdur sorusuna gelince; 4447 sayılı kanun ilk çıktığında tam tamına 5.000.000 kişi mağdur olmuş, aileleri ile birlikte ortalama mağdur sayısı 15.000.000 civarındadır. Kanunun geriye doğru işletilmesinin iptal edilmesi halinde hemen emekli olacak yani prim gün sayısı ve hizmet yılını dolduran kişi sayısı olarak 250.000-300.000. civarıdır. O tarihten bu zamana kadar kademeli emekli olanlardan sonra ise kalan kademeli emekli olacakların toplam sayısı ise 2.400.000 kişi civarıdır. Bu kanunun bizlere ne gibi mağduriyetler getirdiğini şöyle izah edebiliriz:
Özel sektör çalışanlarını yaşları sebebiyle işverenler kapının önüne koymaktadır.
Emek harcayan işlerde çalışan arkadaşlarımız maalesef doğanın gücüne yenik düşerek belli bir yıl sonra güçlerini kaybedip hantallaşmaya başladığından, işverenler haklı olarak daha genç ve dinamik bir eleman çalıştırma isteği ile genelde 40 yaş ve üzeri çalışanları işten çıkarmaktadırlar. İŞVEREN YAŞLISIN DİYOR KAPININ ÖNÜNE KOYUYOR, DEVLET GENÇSİN DİYOR EMEKLİ ETMİYOR. İşten çıkarılan arkadaşlarımız tazminatları ile belli bir süre geçimlerini sağladıktan sonra o paranın da bitmesi üzerine günü birlik işlerde, bulabilirlerse, çalışmak zorunda kalmaktadırlar. Sigortalı bir iş bulma imkanları olmadığı gibi hasbel kader bulurlarsa da kayıt dışı yani SGK’sız çalışmak zorundalar.
4447 SAYILI YASANIN YAŞATTIĞI MAĞDURİYET YETMEDİĞİ GİBİ
01.10.2008 tarihinde yapılan 5510 sayılı düzenleme ile Aylık Bağlama Oranlarının, 1999 yılı ve öncesi /2000-2008 yılı / 2008 sonrası olarak hesaplama şeklini üç ayrı ortalamaya tabi tutarak bugün bağlanacak maaşların 700 ila-1000 TL arası bağlanmasına sebep olmuştur. 5510 Sayılı yasa ile Aylık Bağlama Oranları (ABO) ile EYT’nin mağduriyetine mağduriyet katmıştır. Ayrıca, Asgari Brüt Ücretin 3 katının altında ÇALIŞTIKÇA BAĞLANACAK EMEKLİ MAAŞI DÜŞMEKTE olan tek ülkeyiz. (Ayrı bir sıkıntı olarak da bu durumda işsiz kalan arkadaşlarımızın belli bir süre (SGK’da muayene olma hakkı süresi bitiminde) GSS (Genel Sağlık Sigortası Kanunu) adı altında prim ödeme zorunluluğu bulunmaktadır. Kazancı olmayan bir kişinin bırakın GSS primi ödemeye ailesini geçindirecek bir işi bile bulunmamaktadır. İş bulamayan arkadaşlarımız ise bankaların kredi ağlarına düşerek son raddeye gelene kadar aileleriyle hayatlarını idame ettirmeye çalışmaktadırlar. Ama son radde dediğimiz nokta ödenme imkanı olmayan krediler sebebiyle kapıya banka avukatlarının dayanmasıyla aile bölünmeleri, intiharlar, cinayetler ile sonuçlanmakta ve de sonuçlanmaya devam etmektedir. Bakın bu sıkıntılardan dolayı yaşanan aile içi şiddetten hiç bahsetmiyoruz bile. Düşünün ki işsiz kalan mağdurların üniversite de okuma çağında çocukları bulunmaktadır. Siz hiç çocuğunuz üniversiteyi kazanmaması için dua eden bir anne baba düşünebiliyor musunuz? Çocuklarına harçlık gönderemediklerinden dolayı gurbette anne baba hasretiyle okuyan çocukların maddi imkanlarını karşılamak için kötü yollara sapma (uyuşturucu kuryeliği, fuhuş vb.) gibi bir eğilimlerinin olduğunu ne kadar zor bir durum olduğunu eminim daha iyi anlarsınız.
Sonuçta hayat para kazanılırsa yaşanmaktadır. Ama para kazanmak için de genç olmanın şart koşulduğu bir ortamda bu insanların mağduriyetlerinin giderilmesi içinde gereken yapılmalıdır.
Kısaca konuyu özetleyecek olursak;
Bizler KESİNLİKLE ERKEN EMEKLİLİK DEĞİL 1999 yılında 4447 sayılı yasanın geriye işlemesi sonucu elimizden alınan GECİKTİRİLMİŞ HAKKIMIZ OLAN EMEKLİLİĞİMİZİ İSTİYORUZ.
Bu 4447 ve 4759 sayılı yasaların geriye işletilmesi sebebiyle bizler aşağıda maddeler halinde yazılı sıkıntılarla yüz yüze kalmış durumdayız.
1. Özel sektörde çalışanları maalesef işverenler YAŞLANDIN artık diyor kapının önüne koyuyor, devletimiz ise daha GENÇSİN diye emekli etmiyor.
2. Bu durumda işsiz kalan Vatandaşlar GSS PRİMİ (Genel Sağlık Sigortası ) ödeme ZORUNLULUĞUNDA kalmaktadır.
3. Yine bu durumda olan vatandaşlarımız çalıştıkça emekli maaşının düşmemesi için KAYIT DIŞI çalışmak ZORUNDA kalmaktadırlar.
4. Maddi sıkıntılardan dolayı çocuklarını üniversiteye GÖNDEREMEMEKTEDİRLER.
Daha açık ve net ifade ile belirtecek olursak bizler 08.09.1999 öncesi işe başlarken prim gün sayımızı doldurmak şartı ile 20-25 yıl sonra emeklilik hayalleriyle çalıştık. Bizim bu hayallerimizi yıkan, Oynanan Maçın Tam yarısındayken hatta sonuna yaklaşmışken kural değiştiren ve bu yeni kuralı eski oyunculara uygulayan koalisyon hükümeti oldu. Artık bizim mağduriyetimizin de giderilmesi sırasının bir an önce gelmesini istemek bu vatanın evlatları olarak hakkımızdır diye düşünüyoruz.
Not: Bizlerin çoğu 6 bin, 7 bin, 8 bin ve hatta 9 bin üzerinde primler doldurmuş kişiler olarak, devletine doldurması gereken prim gün sayısı üzerinde ödeme yapmış, tur bindirmiş veya bindirmek üzere vatandaşlarız.
Erdinç OZAN
Erdinç OZAN Kimdir?
1957 Rize doğumlu. Rize Lisesi Edebiyat bölümünü, Karadeniz Teknik Üniversitesi Rize Meslek Yüksek Okulunu ve Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesini bitirdi.
Ekonomist ve yazar.
29 yıl Rize’de, 24 yıl İstanbul’da 6 yıl Karabük’te yaşadı. Ayvalık’a yerleşti ve son bir yıldır burada yaşamakta. Özel sektörde satış ve pazarlama uzmanı ve müfettiş olarak çalıştı. Emekten yana olduğu için kendi deyimiyle 22 kez iş değiştirdi ve 19 işten kovuldu.
Yazı yaşamına 1980 de öykü yazarak başladı. Yüzlerce Sanat-Edebiyat dergisinde ve gazetelerin sanat yapraklarında şiir, deneme, öykü ve eleştirileri yayımlandı. Eleştirel yazılarında eş-dost ayrımı yapmadan yanlışların altını cesurca çizmesiyle tanındı. Toplumcu-Gerçekçi sanat anlayışını benimseyen yazar, tüm karakterlerini yaşamın içinden aldı. Sanal dünyalar ve ütopik duygulardan uzak, hayatın katı gerçeklerini akıcı bir dille gözler önüne serdi. Gerçeklerden yola çıkarak gerçeğe ulaşmayı hedefledi. Yaşanmış ya da yaşanmakta olan hayatları kuytu köşelerden alıp okurlarıyla buluşturdu.
İlk kitabı ”Dağlar da Ağlar” (öykü) Haziran 2014’te yayımlandı. Bu kitaptan sonra kendisine ”Dağları ağlatan yazar” yakıştırması yapıldı. İkinci kitabı ”Dökün Beni Yıldızlara” (roman) Ağustos 2016’da yayımlandı. Hemen her okuyanı gözyaşlarına boğan bu roman emeklilikte yaşa takılanların yaşadığı sosyal dramı gözler önüne serdi. İşsizliğin yol açtığı sebeplerle dağılan bir ailenin anlatıldığı kitap EYT tarafından sahiplenildi. Kitabın İzmir Karşıyaka’daki imza günü develi bir eylemle mitinge dönüştürülerek edebiyat tarihinde bir ilke imza atılmış oldu.
İrem adlı bir kız çocuğu olan Erdinç Ozan, yerel basında aynı zamanda köşe yazarlığı yapıyor. Edebiyat dergilerinde öykü ve denemeler yazıyor. 2017’nin son ayında üçüncü kitabı doğu ve batı kültürleri arasındaki çatışmayı gerçek bir aşk düzleminde konu alan ‘Narin Safran’ ve ”Balıkçı Kız” adlı romanı yayımlandı. ”Şirin mi Şirin” ve ”Tophane” isimli romanları ise yayımlanmayı bekliyor.