Cenk Yiğiter: “Lan Bırak” Kolpacı Sedat!
“Bu Suça Ortak Olmayacağız” başlıklı Barış Bildirisi’ni imzaladığı için 6 Ocak 2017 tarihinde KHK ile görevinden ihraç edilen eski akademisyen Cenk Yiğiter, “gazeteci” Fatih Tezcan ve ona “kardeşim” diyen suç örgütü lideri Sedat Peker’e yönelik ağır bir yazı kaleme aldı.
Cenk Yiğiter, “Zamanında Fethullah Gülen’in vaazlarını dinlerken gözyaşlarının çorbasına damladığını anlatan” Fatih Tezcan’ı “Çorbacı” olarak nitelediği yazısında Sedat Peker’e ise “kolpacı” dedi.
Yigiter’in Teneremedya.com‘da yayınlanan yazısı şöyle:
Giriş Niyetine:
En baştan söyleyelim: Bu akademik bir yazı değildir. Bir gazete yazısı da değildir. Başka bir şeydir. Şimdi, Sedat Peker bir süredir videolar ile kamuoyuna sesleniyor. Söylediklerinin dokunduğu pek çok yer var. (Bundan sonra yazı boyunca kendisi yer yer Sedat, yer yer Kolpacı Sedat olarak anılacaktır).
Söyledikleri içinde bulunduğumuz yozlaşma, çürüme ve yıkım sürecini sadece çok küçük bir pencereden betimliyor. Şüphesiz ki söyledikleri buzdağının en ucundaki bir noktadan ibaret. Ancak bu yazının konusu bunlar değil. Bir hukukçu, Türkiye modernleşmesi üzerine kafa yormaya çalışan bir akademisyen olarak buraya kadar olan kısma ilişkin söyleyeceğim çok şey var. Ne var ki bunların oluşması, olgunlaşması, tartılması benim gibi bir (üstün olmayan) zekaya sahip birisi için epeyce zaman alır. O sebeple bunlar bu yazının konusu değil. Ben izninizle bu aşamada akademisyenliği ve hukukçuluğu bu yazı boyunca ve bu konu etrafında “tatile çıkarıyorum”. Yine de bayramlık ağzımı olabildiğince bozmamaya çalışacağım. En azından olabildiğince. Ve başka bir meseleye dikkat çekmek istiyorum.
Yazının başından sonunu da diyeyim: Bu yazı Sedat ile ilgili olduğu kadar Fatih Tezcan ile ilgili. (Bundan sonra yazı boyunca kendisi yer yer Fatih, yer yer Çorbacı Fatih olarak anılacaktır)
Sedat’a “dostumdur” diyen, “aağbii” diyen Çorbacı Fatih ile de ilgili bu yazı. Ki en son Kolpacı Sedat da ifşa ettiği Serdar Ekşioğlu ile görüşmesinde bu çorbacıdan “Fatih kardeşim” diye bahsediyor “severim” diyordu. Bu Çorbacı Fatih ki bir zaman “İstanbul Sözleşmesi’ni savunanlar orospu çocuğudur” diyen Fatih. Ve başka bir zaman “karınızı, çocuğunuzu bizden nasıl koruyacaksınız” diyen Fatih. Sedat’ın Fatih kardeşi işte bu. Sedat bu adama “Fatih kardeşim” diyor. Bu yazı da diyor ki: Sedat, sen anlattığın Sedat değilsin, kolpacısın. Gayretullah’a dokunudular diye feveran ederken bir yandan da insanları, o insanlar her kim olursa olsun, ailesiyle, çocuğu ile tehdit eden birine “kardeşim”, “severim” diyen birisin. Başka mevzulara girmeye gerek yok, sadece buradan kolpacısın. Devam edelim.
“Gayretullah’a dokunmak”
Şimdi hikaye şöyle başladı: Sedat’ın anlattığı kadarıyla; Sedat kendisine yüksek seviyeden verilen istihbarat neticesinde ülkeden çıkmıştı ve kendisi yurtdışındayken evine bir polis baskını yapıldı ve Sedat’ın ailesine, çocuklarına karşı açık bir insan hakları ihlali yaşatıldı. Bir çocuğa silah doğrultuldu. Anlatılan kısım doğru ise, ki Türkiye’nin devlet pratiğini, insan hakları pratiğini bilen biri olarak doğru olduğuna çok yüksek ihtimal veriyorum, Sedat azılı düşmanım da olsa, bu konuyla ilgili olarak onun yanında hissederim kendimi. Gerçekten öyle, kimse kusura bakmasın, hiçbir düşmanlık ama hiçbir düşmanlık bir insanın çoluğunu çocuğunu hedef almayı haklı çıkaramaz. Sence de öyle mi Sedat? Bu cümlenin altına imzanı atar mısın? Cevabını beklemeyelim, şunu diyelim: Sedat şunu bil, ben ve benim gibiler, senle dünyalık ve ahiretlik düşmanlar da olsak düşmanlığı asla böyle bir boyuta taşımayacağımız gibi, senin çoluğun çocuğun için hayatımızı tehlikeye de atarız, gerekirse dünyayı da yakarız. Sen bunu zaten biliyorsun da. Ama sen, düşmanlarına, o düşmanlar her kim olursa olsun düşmanlarına, “karınızı, çocuğunuzu bizden nasıl koruyacaksınız” diyen bir çorbacıya “Fatih kardeşim”, severim diyen birisin. Uzak geçmişten bahsetmiyorum, hala, bugün bunu diyen birisin. Devam edelim.
Şimdi bu Sedat, bir zaman benim de imzacısı olduğum, “Bu Suça Ortak Olmayacağız” başlıklı Barış Bildirisi imzacısı akademisyenlere “kanlarında duş alacağız” dedi. Ama Sedat kolpacı. Bizi tehdit ederken meğer kendisinin koruma polisleri varmış. Yani geçmiş koruma polisi abilerinin arkasına oradan bize gırtlak yapıyormuş. Gözyaşartıcı bir mertlik. (Ha Çorbacı Fatih’in de koruma polisleri var. Hatta Fatih diyor ki “daha düne kadar benim koruma polisim Sedat Peker’in koruma polisi ile birlikte bekliyordu.) Sedat o zaman diyordu ki bize, devleti yıkmaya çalışıyorsunuz bu bildiriyle, o devlet yıkılırsa, hukuk-nizam ortadan kalkarsa, “doğa hali”ne dönersek, kendinizi bizden nasıl koruyacaksınız? Lan bırak, sen daha “doğa hali” yokken devletin arkasındasın, koruma polislerinin arkasına sığınmışsın Sedat, onca parana puluna adamına rağmen bu nasıl iş?
“Korku iklimi”
Süleyman Soylu 24 Mayıs’ta Habertürk’te konuşurken Sedat dedi ki: “Kanla ilgili söylemiş olduğum olayların hepsi söylendiği dönemde hükümetin lehinedir. Çünkü o zaman korku iklimi oluşturmak lazımdı.” Şimdi bu Sedat’ın parçası olduğu bu korku iklimini yaşamış insanlardan biriyim. Kendi adıma, arkadaşlarım adına söyleyeyim: biz bu korkuya esir olmadık. O bildiri yayınlanmadan önce de biliyorduk bedellerini, yayınlandıktan sonra da nereye gideceğini görüyorduk. (Bu arada okura not: Sözkonusu bildiri ile ilgili olarak Anayasa Mahkemesi bir karar verdi. Bildirinin ifade özgürlüğü kapsamı içinde olduğu, herhangi bir suç unsuru içermediğini tespit etti. Bu karardan sonra bizler de yargılandığımız davalardan beraat ettik. KHK ile ihraç edilenlerimiz ise beraat kararlarının üzerinden iki yıla yakın süre geçmesine rağmen hala göreve iade edilmedi.) Ancak o süreçte pek çok meslektaşımız türlü türlü tehditler aldı. Ve evet Sedat, o süreçteki tehditlerden bazıları doğrudan insanların ailelerine yöneldi. Senin parçası olduğun korku iklimi böyle bir korku iklimiydi. Bir özürlük mesele değil bu. Ama diyelim ki sen özür diledin samimiyetle, bunun muhattapları da kabul etti samimiyetle. Ama sen, düşmanlarına “karınızı, çocuğunuzu bizden nasıl koruyacaksınız” diyen o Çorbacı Fatih’e “kardeşim” demekle o özürün de içine sıçtın. Çocuklarım için dünyayı yakarım diyen birine yakışıyor mu Kolpacı Sedat bu?
Lan bırak!
Hayatı bizim penceremizden görmen için sana kısa özet geçeyim: O senin parçası olduğun korku iklimi içerisinde ne idüğü belirsiz bir sürü tehdit ben de aldım. Neler neler. Çocukluktan, gençlikten, sokaktan var bir şeyler de yine de gittim sportif anlamda olmasa da hani derdimi anlatacak kadar savunma sporu öğrendim farklı branşlarda, öz savunma için. Gittim ’emanet’ koydum cebime. Sonra sağ elim uzanamazsa diye öbürüne de koydum. ‘Emanet’ nasıl kullanılır, onun da kursuna gittim, onun da kursu mu olur diyeceksin, var. Yani neye yarar pusu filan atıyorsunuz, beşer onar saldırıp, beşer onar tüyüyorsunuz, biliyorum da, maksat öyle kolay da olmasın iş, biz de ucundan koparalım. Tehditler filan, aşıdır bir yandan da, insanı dinç tutuyor, bak hem işte spor filan yapıyor bu vesileyle insan. Olur bunlar, sizin işiniz o, bizim işimiz bu. Ama bak bir gün ne oldu? Senin gibi bir pabucumun reisi, adıyla sanıyla, Twitter’da hayali taziye mesajı yayınladı hakkımda. Mesaja göre, evimin olduğu apartmanın tam önünde, Mamak’ta lise öğrencisi olan bir gençle tartışmışım. Sonra o tartışma kavgaya dönmüş, bıçaklanmışım, ölmüşüm. Arkadaş da taziye mesajı yayınlıyor. Pabucumun reisi kendisi gelmiyor ha, sağ kolu sol kolu da gelmiyor, yoksul bir lise bebesini kafalamışlar, onu gönderiyor. Hayal güçlerinin sınırları bu kadar. Neyse bunda da sıkıntı yok. Ama lan pabucumun reisi, hayali de olsa, sokakta, işyerimin önünde pusu at, evimin önüne mi geldin şimdi sen? Ben o evden çocuğumla da çıkıyorum, sen o evin önüne mi geldin hayali de olsa? Bana dediler ki, hocam savcılığa hemen suç duyurusunda bulunalım. Yok bulunmadım. (Gidip devlete koşup bana koruma polisi verin de demedim senin gibi Sedat.) Neden? Çünkü o benim hayali de olsa evimin önüne kafaladığı gariban lise öğrencisini yolladı ya. Benim çocuğumla çıktığım evin önüne yolladı ya. Ben bunun hesabını savcılığa bırakmam. Devlete bırakmam. Bunun hesabını ben soracağım. Ve bu konu senin bir parçası olduğun o korku iklimiyle ilgili Sedat. Devam edelim.
Analizci Fatih hangi orduya asker yazılmış? Sen bu işin neresindesin Sedat?
Şimdi bu senin kardeşin Çorbacı Fatih’e gelelim. Seninle konuşmuş son süreçte. Hatta Soylu ile de konuşmuş. Fitneye engel olmaya çalışmış. Kim lan bu Fatih? Hadi seni anladık, Soylu’yu da anladık da Fatih kim? Mafya mı, çeteci mi, iş adamı mı, siyasetçi mi, istihbaratçı mı, kim yani, gücü, ebatı ne ki sizin aranızı bulma misyonunu kendinde bulabiliyor? Bir de her iki tarafla da görüşebiliyor. Bu Fatih, seninle fotoğrafı da var, elli bin yere düşmüş o fotoğraf, sana türlü türlü övgüler dizmiş farklı zamanlarda, sana yalakalığı diz boyu. Buna ne oldu da “racon” kesmeye başladı? Sedat bunlarla senin alakan var mı yok mu? Bu Fatih her ne işler çeviriyorsa, zamanında faturalarımı ödeyemiyorum derken şimdi altında bilmem kaç paralık arabayla nasıl geziyorsa artık, senin payın ne bu işlerde? O para dolu çantalardan bir kısmı bu Fatih’e gitti mi gitmedi mi? Bunlar merak konusu. Devam edelim.
Bu Fatih Tezcan “analist”. Bir analizler bir analizler. Bu şimdi şöyle yapıyor Sedat bak, bir şeyler olacak diyor, acayip şeyler olacak diyor, sonra olmuyor ya, niye olmuyor diye sorsan diyecek ki e ben ifşa ettiğim için olmadı. Acayip zeki çocuk. FETÖcüsünü, kripto FETÖcüsünü hepsi bu biliyor! Kendi başına istihbarat teşkilatı! Kendisine çorbacı dememizin sebebi de, zamanında Fethullah Gülen’in vaazlarını dinlerken gözyaşlarının çorbasına damladığını anlatması. Dokunaklı bir an.
17-25 Aralık sürecinin en ateşli günlerinde 29 Aralık 2013’de şu twiti atmış adam: “Herhangi birisi değil öz evladım gelse “Fethullah Gülen’den artık bahsetme” dese onu evimden atarım.” Bunu demiş adam, utanmadan herkesi FETÖcü, kriptocu ilan edebiliyor. Sonra zamanında “PKK’li kardeşlerim” diye twit atan adam, herkesi PKK’li ilan edebiliyor. Zaten kendisinin uydurduğu bir de Kemalist Terör Örgütü var, hiçbir yere giremezsen ona girersin. Öyle giremezsen kripto kısımdan girersin. İşte kimin neci, kriptocu, terörist, hain, ajan olduğuna yüksek analiz kapasitesi ile karar veriyor. Ama orada durmuyor. Sonra öznesi bilinmeyen bir “biz” adına başlıyor racon kesmeye. Şöyle asarız, böyle keseriz. Tamam, kes raconu devletin koruma polisinin arkasından eyvallah. Ama bu raconu en son vardırdığı yer şu oldu: “Peki karınızı, çocuğunuzu bizden nasıl koruyacaksınız?” Devlete bak bu arada, insanların karısını çocuğunu tehdit eden herifi koruyor o sırada. Yani gel ulan Fatih desen karşısına çıkacak olsan, hop koruma polisi. Koruma polisinin arkasından “gelsene gelsene” diyor. Güler misin, ağlar mısın? Bir de tehdit ediyor ha sürekli insanları, seni bir yerde görürsem şöyle yapacağım filan diye. Korumasız geziyor musun ki Fatih hayırdır? Böyle tehdit olur mu Sedat?
Gayretullah’a ne oldu Sedat?
Yahu Sedat, böyle tehdit olur mu? Sen kimseyi böyle tehdit ettin mi? Etmedim diyeceksin. Yok ettin. Çünkü bu Çorbacı Fatih bir yandan insanlara gırtlak yapıyorken bir yandan seninle fotoğrafını koyuyordu önümüze, sana yanlıyordu sürekli, sen de ses etmiyordun. Vallahi ben diyordum ki, demek ki bu Çorbacı Fatih’in arkasında Kolpacı Sedat var, ona güveniyormuş. Ve bugün, sen hala bu tehdidin parçasısın. Hala “Fatih kardeşim” diyorsun. Sen utanmıyor musun bu tehdidin hala parçasıyken Gayretullah demeye?
Şimdi bu Çorbacı Fatih o zaman bu sözleri çok tepki alınca dedi ki, ben bunu darbeci generallere dedim.
Şimdi konuya iki açıdan bakalım:
1- Bugünlerde darbe yapma niyeti olan bazı darbeci generallere demiş. Doğru kabul edelim. Ulan bu söz denir mi? Denmez. 12 Eylül’ün generallerine de denmez, 15 Temmuz’un generallerine de denmez, Pinoschet’ye de denmez, Franco’ya da denmez. Ülkeyi düşman işgal etse, düşman ordularının generallerine bile denmez bu. Bu hangi hukukta, düşmana “karınızı çocuğunuzu bizden nasıl koruyacaksınız” demek var? IŞİD’in hukukunda var bu mesela. Düşmanın “karısını çocuğunu” köle pazarında sattı bunlar. Bu bir zamanların dini sebeplerle vicdani retçisi Çorbacı Fatih nerenin neferi olmuş, nereye asker yazılmış, kimin adına gırtlak yapıyor bilinmez ama bu hukuk bu racon IŞİD’de var. Şimdi Sedat, bu Fatih’in “biz”i var ya bilemiyoruz bu biz ne, bunun içinde sen var mıydın? Bunun içinde hala sen var mısın? İşin aslı ne bilemem, elimde veri az, ama zahiride de olsa sen vardın ve hala sen varsın. Sen yoksan bile, fiyakan var ve sen buna göz yumuyorsun.
2- Çorbacı Fatih diyor ya ben bunları darbeci generallere dedim. Ulan yeri geliyor ülkenin yarısından çoğunu darbeci, terörist, hain, ajan yapıveriyorsunuz. İki analize bakıyor, üç değil. Bir anda gece uyudun sabah uyandın hop en darbeci generalden daha devlet düşmanısın. Sen şimdi bir anda ajan olmadın mı Sedat? Ee sen şimdi en darbeci generalden daha büyük düşmansın. Peki, bu senin kardeşin Fatih demiyor muydu “karınızı, çocuğunuzu bizden nasıl koruyacaksınız” diye. Ee işte sana yaptıkları da bu değil mi? Düşman ilan edildikten sonra her şey ama her şey mübah oluyorsa, hiçbir hukuk, racon kalmıyorsa, senin hikâyen de bu değil mi? Peki sen hala bu zihniyete nasıl kardeşim diyebiliyorsun, onun senden dostum, ağbim diye bahsetmesinden rahatsızlık duymuyorsun Sedat? Bundan ala kolpacılık mı var? (Ha bir de bonus olarak: Sedat sen zekâ filan diyorsun ya, vallahi alıksın. Zeki olan Fatih. Zekân olsa, şu Çorbacı Fatih’in analizlerine de zerre kıymet vermezdin. O son videoda diyorsun ya “bana anlattı Fatih devlet içinde bir yapılanma var filan” diye, senin gibi kerizlere öyle anlata anlata dünyalığını yaptı lan adam. Zeki olan Fatih bak, sen değilsin. Ve ayrıca, bu kardeşim Fatih meselesini de hep karşına çıkaracağım Sedat.)
Sonuç niyetine: Yazının sonuna geldik. Yazıyı buraya kadar okuyan kaldıysa, kırk yaş altı, kırk yaş üstü, şunu demek isterim: Sedat Peker’e duyulan ve yükselen bir sempati olduğunu gözlemliyorum. Adam kendi diyor “bana da inanmayın” diye, yok yine de var böyle bir şey. Bu pabucumun reislerinden halk kahramanı çıkmaz kardeşlerim. Bırakalım konuşsun dinleyelim. Ama hiçbir şekilde, kaynatmak için bile yüceltmeyin. O değil bir zaman sonra kendisi de inanmaya başlayacak halk kahramanı olduğuna, uçurmayın şeyhi. Söylenecek söz çok da, hepsini bir yana bırakalım halk kahramanı olacak adamın bu çorbacıyla, insanları ailesiyle, çocuğu ile tehdit eden insanlık düşmanı bu çorbacıyla hala işi olmazdı zaten. Anlattığı hikâye sadece buradan bile dökülüyor.
Bu ülkenin, bu halkın artık böylesi kahramanlara filan ihtiyacı yok kardeşlerim. Bu halkın ihtiyacı olan ülkesine sahip çıkacak iradeyi kendisinde görmesi, örgütlenmesi ve tüm bu pisliği hınçla, öfkeyle ama aynı zamanda akılla ve adaletle süpürüp atması, bunların alayını moloz kamyonlarına yüklemesi, Mamak’a götürüp belediyeden makbuz kestirerek dökmesi ve sonra insanca bir ülkeyi adım adım, emekle inşa etmesidir.