Bir çocukluk düşü, bir Türkiye masalı…
Bir çocukluk düşü olarak kalıyor . Geriye bakıp bir iç sızlamasıyla hatırlayacağız korkusu yaşıyorum. Bir gün gelecek çocuklarımız anlattıklarımızı masal sanacak. Hani şu Afganistan’ın İran’ın tarihini anlatan fotoğrafları görünce, modern giyimli kadınlara inanmak istemiyoruz ya, çocuklarımız da inanamayacak anlattıklarımıza.
Bir Türkiye masalı: “Bir zamanlar laik bir ülkeydik biz. Sırf bu sebeple Müslümanlar bize düşmandı, “hayır, hayır” biz de Müslümandık tabii ki. Ama bizleri Müslüman kabul etmeyen bu ülkenin yarısı, laikliği düşman olarak gördü. Sonra yaşananlar bazılarına ‘yanlış yaptık’ dedirtti ama büyük çoğunluk dönmedi bu yanlıştan.”
İlle de başkanlık
Sonra biri çıktı geldi. Tahta kurulur gibi kuruldu Devlet-i Ali’nin başına. Sahalarda su satan bir gençti, önce futbolcu oldu, sonra belediye başkanı. Bir baktık başbakan… Bir baktık cumhurbaşkanı… Yaratılan onca başarı öyküsü yetmedi, ille de cumhurun ‘başkan’ı olacağım dedi. İşte o laikliği düşman sayanların başıydı. Esti, gürledi derken fırtına oldu savurdu iki tarafı, iki uca. Demokrasi de can sıkıcıydı, laiklik de… Barış da mide bulandırıcıydı, bilim de…Üniversiteleri boş taş duvarlara dönüştürdü, içinden bilimi aldı polis postallarının altına serdi. Barış diye imza atanlar yeni meslekler aramak zorunda kaldı. Bir ‘din alimleri’ vardı ki önce arkasına takılmayanları dövdüler; sonra arkasına takılanları. Dün dost dediği, bu yollarda beraber yürüdüğü herkesi silkeleyip çırptı yakasından, paçasından.
Bir gün geldi, hiç beklemediğimiz bir yola girdik. Tam ‘herkesin cumhurbaşkanı’ olmaya karar vermişti ki, biri fitne soktu ortaya. Tam ‘oh’ diyecek olmuştuk oysaki. Düşe kalka birbirimizin dilini öğrenmeye başladığımızı sanmıştık. Bir müsibet bin nasihattan yeğdi çünkü. Ama zaten ‘müsibet’i de “şans” diye karşılamışlardı. Nasıl büyük bir şans olduğunun imaresi damadın yüzündeki gülümsemeden okunuyordu. Bu, Buz dağının görünen yüzüydü, sonraları daha iyi anlayacaktık.
Cumhurun ‘başkan’ı olabilmek için rüzgar da ekti, fırtına da. İki kelimeye sığdırdı ülkeyi, iki kelimeyle lime lime etti.
Bu iki kelimeden doğru olanı seçemezsek, yani sadece yüzde elli şansımızın olduğu o doğru tercihi yapamazsak bu masal kötü sonla bitecek. Bir Türkiye masalı anlatacağız ve bence çocuklarımız bizlere çok ah edecek. Olur da doğru karar verirsek hala ‘mutlu son’ için bir şansımız var. Birçok eksiği ile ağır aksak yaşadığımız bir düzen vardı. Eksikleri gidermek, yeniden yapmaktan daha kolaydır. Bu düzenin tamamen yok olacağı, bir çocukluk anısı gibi geçmişte kalacağı korkusu yaşasam da şapkadan tavşan çıksın diye umuyorum. Şapkadan bir beyaz tavşan çıksa… Hayır’lara vesile olsun!
Derya Havin GÜNGÖR