Bilgelik kadınlara özgüydü
Henüz dinlerin şafağında tanrılar kadındı. “Başlangıçta insanlar yaşamın yaratıcısı sahibi kadına yakarırdı. Dinlerde tan ağarırken Tanrı Kadındı.” Erkek değildi.
İlk defa insanlar gökyüzüne baktıklarında Ay’ı, “puslu, kırılgan, duygulu ve aşkın simgesi” olarak görüyorlardı. Ve başlangıçta ay hep kadın sayıldı. “Yeryüzünün her zaman kadınla özdeşleştirilip edilgen bir biçimde tohumu içine alan Toprak Ana olarak tanımlandığını, oysa gökyüzünün doğal ve yapısal açıdan erkek sayıldığını, elle dokunulmazlığın salt erkeklere özgü olduğu varsayılan soyut kavramlarla düşünme yetisini simgelediğini” insanlar baştan beri kabul ediyorlardı. Ve kadın tanrıçalar, göklerin kraliçesi olarak tanımlanmışlardı.
Mısırlılar eskiden Güneş Tanrıçası olan Nur’u, Gökyüzü olarak tanımlanırken onun erkek kardeşi ve kocası ya da sevgilisi olan Geb’i de yeryüzünün tanrısı olarak kabul ediyorlardı. Bu kabulleniş simgeseldi ve Mısırlılara binlerce yıl, binlerce değişik gelenek bıraktı. Ve bütün varlıkları kadın yaratıcılar doğurmuştu. Kadın Yaratıcılar yeri-göğü doğurmuştular. Bunların sayısız örnekleri vardır.
Hindistan’da Tanrıça Sarasvati ilk abecenin buluşçusu olarak ululanıyordu. Kelt İrlanda’sında Tanrıça Birigit dilin koruyucusuydu. Sümerlerde Tanrıça Nida da kitapları, yazı sanatını, kil tabletleri kullanmayı ilk bulandı. Dünyanın pek çok yerinde ve pek çok alanında tüm tanrılar kadındı. Ve bilgelik kadınlara özgüydü.
Sümerler döneminde cennetin yazıcısının bir kadın olduğuna inanılıyordu. Daha sonraları yazının bir erkek tarafından bulunduğu söylendi. Ama yine de cennetin yazmanının kadın olduğuna inanılıyordu. Ayrıca “Yiyecek toplama edimlerinin bir uzantısı olarak tarımın gelişmesine kadınların” yol açtığını tüm araştırmacılar yazmaktadırlar.
Mezopotamya’da “Tanrıça Ninlil, ekim hasat yöntemlerini” halka öğretmişti. Buna inanılırdı. Kuzey Kafkas Nart topluluğunda ise Tanrıça Seteney, tohumu bulmuş, başakların elde edilmesini öğretmişti. Kadın Tanrıçalar kök otları, bitkileri geliştirmişlerdi. Mitolojide onların ilk sağaltıcılar olduklarını bilmekteyiz. Pek çok söylencelerde kadınlar, savaşçı, güçlü, yürekli, önder ve cenkçidirler. İrlanda söylencelerinde Keltli Ceridwen Akıl ve Bilge Tanrıçasıdır. Anadolu’nun Tanrıçası Demeter, Mısırlı İsis bütün bunlar erdemin, bilgeliğin, öğüt ve adaletin dağıtıcısı, yasa -kural- düzenleyicileriydiler. Mısır’da Tanrıça Maat, Evrendeki düzeni, ritmi doğruluğu, Mezopotamya’da İştar ise Kadın Yönetici idi ve o önceden sezen, bilen, gören Tanrıçaydı. İştar’a tapanlar onun yargıçlık-hukuk-görevlerinin olduğuna inanırlardı.
Bu özelliklere sahip Kadın Tanrıçalara tapınma dünyanın her yerinde görülüyordu. İlk olarak Tanrıçaya tapınmanın kökenleri İ.Ö. 7000’e yani Cilalı Taş Çağın dayanmaktadır. Pek çok araştırmacıysa Kadın Tanrıçalara tapmanın kökenini M.Ö.25000 yani Yontma Taş Çağı topluluklarına dek götürüp dayatmaktadırlar. Yine de Kadın Tanrıçalara inanma asıl olarak, Cilalı Taş Çağındaki başlangıcından Roma’nın oluşumuna dek geldiği bilinmektedir.
Bu inancın temeli Yontma Taş Çağında atılmıştır. “İnsanlık gelişiminin ilk basamaklarında, insan doğurganlığının gizlerinin anlaşılmasından ve cinsel ilişkiyle doğumun bir ilinti kurulmasından çok önce kadının yaşam veren kişi olarak saygı gördüğü saptanmıştır. Yalnız kadın kendi benzerini yaratabiliyor, erkeğin bu süreçteki işlevi henüz bilinmiyordu” Daha en başta, en eski toplumlarda insanlar, cinsellikle üremenin ilişkisini bilinçli olarak henüz ne kurabilmişlerdi ne de bunun bilincinde olarak üremeyi anlayabilmişlerdi. Kadın bir benzerini doğuruyor, emziriyor, besliyordu. Bu insana gizemsel geliyordu. Ve emzirme, besleme, doğurma kadınlara Tanrıçalık ve Bilgelik yolunu açmıştı.
Turabi SALTIK