Beklenen oluyor, AKP çözülüyor!
Yerel seçim yenilgisinin ardından daha görünür tartışmalarla AKP’nin geleceği masaya yatırılıyor. Fanatik propagandistlerin resmettiği ‘yekpare parti-lidere her koşulda mutlak itaat’ vurgularına rağmen kazın ayağı hiç de öyle değil. AKP’nin günden güne eridiği ve güven bunalımı yaşandığı gerçeği en geniş kesimlerin dikkat çektiği nesnel olgulardır.
Yakın zamana kadar malum muhitte tartışılması mümkün olmayan şeylerin tartışılmaya başlanması, parti içi rahatsızlığın çeşitli vesilelerle dillendiriliyor oluşu, yüzde 30’lar bandına gerileyen seçmen desteğinde yaşanan çözülme halinin yarattığı karamsarlık hali ve partideki vizyonsuzluğun ülke yönetimi açısından oluşturduğu kriz faktörleri çözülme ve bölünme başlıklı gelişmelere somutluk kazandıran öğelerdir. İnşasına soyundukları yeni rejimin henüz ilk çeyreği dolmadan yapısal çürümeye uğraması, bürokratik yozlaşmayla eskiyi bile aratır muhtevaya bürünmesi, tek adam yönetimi altında hoyratça sergilenen partizanlık ve kurumlar arasında ayyuka çıkan hiyerarşik kaos AKP’yi sürdürülebilir iktidar partisi olmaktan alıkoyacak koşulları fazlasıyla olgunlaştırdı. Partisindeki erimeden şikayetçi olan RT Erdoğan’ın zayıf halkalara işaret ederek dilini sertleştirmesi ona çözüm olamaz. Artık Erdoğan sonrası olasılıklara göre yeniden rol almaya yönelik arayışlar var.
“Klikler üzerinde kontrolünü yitirmeye başlayan Erdoğan…”
Görünürde iki koldan başlayan parti içi muhalefet ilerleyen süreçte daha da genişleyip yatağını bulacak gibi gözüküyor. Klikler üzerinde kontrolünü yitirmeye başlayan Erdoğan çözülmeye mani olabilmek için ne gibi olağanüstü tedbirlere başvurur, bunu süreç içinde göreceğiz. Yandaş medya organlarının anti-propaganda çalışmalarına ek olarak ilişik hukuki mekanizmalar da ihtiyaç duyulması halinde devreye girebilir.
Erdoğan’ın meseleyi kendi siyasi geleceği önünde ciddi bir engel faktörü olarak okuduğu aşikâr. Devlet yönetiminde vuku bulan başarısızlık kendisine ve partisine yönelik teveccühün azalmasına, sandıkta oy kaybına ve muhit eşrafının alternatif arayışlara kapı aralamasına vesile oldu. Taktiksel açıdan çözülmeyi bir süreliğine engelleme maksadıyla da olsa kabine üyelerinden bazılarını değiştirme yönünde alacağı kararların seçmen üzerinde değişim yaratması zor. Büyükşehirlerde ortaya çıkan istatiksel tablo iktidar değişimi odaklı eğilimin güç kazandığına işaret ediyor.
RT Erdoğan partisinde derinleşen çözülmeye dair muhitin zihinsel kodlarıyla da ilintili yaptığı son iki açıklama meseleyi nasıl yorumladığını özetliyor.
Açıklamalardan ilkini Ali Babacan’la gerçekleştirdiği görüşme sonrası yaptı ve şöyle dedi:
“Yolunuz yolunuzdur eyvallah ama şunu unutmayın ki bu ümmeti parçalamaya hakkınız yok. Siz bunu yapıyorsunuz. Bunun parçalanmasıyla da bir yere gidemeyeceksiniz’ dedim.”
İkincisini 24 Temmuz tarihinde partisinin İl Başkanları toplantısında yaptı ve hem Ali Babacan hem de Ahmet Davutoğlu’na işaret ederek; “Birileri parti kuruyormuş hiç bunları kafanıza takmayın. Bu tür ihanetlerin içerisinde olanlar bu işin bedelini de ağır öderler.” dedi.
AKP eşittir ümmettir gibi absürt kurgunun kabul edilecek bir yanı olmasa da kıyaslaması eldeki yekûnu etrafında tutma doğrultusunda siyasal İslamcı damara yaslanma zorunluluğunun tezahürüdür. Bu bakış açısına göre partisine oy vermeyen ülkedeki Müslüman halkın çoğunluğu ‘ümmetten’ sayılmıyor. İkinci açıklaması meseleyi söyleminin aksine oldukça kafasına taktığının ifadesidir. Başlayan çözülmenin ona iktidarı kaybettirecek kopuşlara yol açacağını biliyor. Konu AKP ve Erdoğan olunca anayasal haklardan bahsetmek pek mümkün olmuyor. Kişilerin herhangi bir partiden ayrılma, parti kurma ve siyasi faaliyetler içine girmesi hususunda yasalar çerçevesinde çizilen hakları ve yükümlülükler bellidir. Araç amaca dönüşünce, tek gaye ne pahasına olursa olsun iktidarda kalmak olunca politik alanı biat edenler ve ihanet içinde olanlar diye kategorize etmeleri şaşırtıcı olmuyor.
AKP’den yollarını ayırma yoluna giren klikleri temsilen öne çıkan isimler arasında Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu’nun adı belirgin hale geldi. Her ikisinin de etrafında konumlanan tanıdık siyasetçiler, aktivistler ve gazeteciler var. Ali Babacan’ın adı eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Beşir Atalay gibi bir dizi popüler isimle birlikte anılıyor. Medyaya yansıyan kulis bilgileri ile cenahla alakalı kişilerin dile getirdiği çalışmalara bakılırsa Babacan partileşme konusunda yol haritasını netleştirmiş durumda ve vitrini düzenlemekle meşgul. Öngörülen yeni partinin ilanıyla beraber aralarında milletvekillerinin bulunduğu çok sayıda AKP’li siyasetçi saf değiştirecek. Ahmet Davutoğlu’nun aksine daha az yıpranmış olan Ali Babacan’ın RT Erdoğan’ı yeni açmazlara sürükleyecek çıkışı yapacağı konuşuluyor. Kurulacak partinin yargı bağımsızlığı, Cumhurbaşkanının yetkilerinin sınırlandırılması ve parlamenter sisteme dönüş gibi çoğunluğun beklentilerine cevap olabilecek argümanları önceleyen vizyon etrafında liberal sağ çizgiyle farklı aidiyetleri bünyesine katması bekleniyor.
Türk siyaset kurumunun parçası öznelerin başat manivelası popülizmle de etki alanını genişletecektir. Uluslararası ortaklıklara haiz bir kısım sermayedarın olurunu aldıkları anlaşılıyor. Babacan ve onunla anılan isimlere partiyle siyaset sahnesine çıktıkları vakit AKP’de aradığını bulamayan ve ona ‘batan gemi’ gözüyle bakan sağ tandanslı seçmenin hatırı sayılır destek vereceği görülüyor. Bunun günden güne güç kaybeden AKP nezdinde ilk genel seçimlerde büyük handikap doğuracağı ortada.
Davutoğlu, kamuoyu nezninde itibar sorunu…
Gündemde Davutoğlu’nun sıklaşan beyanatları, kendisiyle röportaj yapan gazetecilerin bağlı oldukları Rusya menşeli haber ajansından kovulmaları gibi meseleler yer işgal etse de onun yol haritası hakkında bir belirsizlik söz konusu. RT Erdoğan ile aralarındaki ‘köprüleri atmak’ anlamına gelen söylemlerle dikkat çekmeye çalışsa da kamuoyu nezdinde itibar sorunu yaşadığı yadsınamaz bir gerçek. Mayıs 2016 tarihinde RT Erdoğan’ın talimatına diren(e)meden teslim olan ve Başbakanlık görevinden istifa eden Ahmet Davutoğlu’nun o tarihten bu yana süren kendine alan açma çalışmaları gelinen aşamada daha görünür bir vaziyet aldı. Teşkilat bazında etkisi sınırlı olsa da özellikle Karar gazetesinde kümelenen ekiple birlikte küskünler için geçerli adres olmaya gayret ediyor. İlgili gazete üzerinden AKP’nin sözde ‘kalkınmacı’ ve ‘demokratik’ çizgisine sahip çıkılırken son yıllarda ciddi yara alan partideki savrulmalar yarım ağızla eleştirilere konu ediliyor. Özcesi; ilgili gazetenin yayın politikasına göre, parti ‘işin ehli kişilerce’ yönetilirse rayına oturur, pratiğinde mevcut yönetimden kaynaklanan sapmalar söz konusu. Tirajı diğer havuz gazeteleri gibi düşük olan Karar’ın AKP mahfillerine sokulmadığı ve muhafazakâr çevreden reklam alamadığına da not düşmeliyiz. Gazete bir şekilde finanse edilerek basılı yayınını sürdürüyor. Yine de Dışişleri Bakanlığı ve Başbakanlık dönemlerinde beklentilerine fazlasıyla cevap verdiği kimi tarikat ve cemaatlerden güç devşirebileceği ihtimali yabana atılmamalı.
AKP iktidarı adına altına imza attığı Ortadoğu politikalarından memnun olan, iktidarın ‘fetihçi’ karakterini emperyalizmle uyumlu ilişki ağıyla birlikte güçlendirmesini isteyen hem radikal hem de fundamental odaklar için önemsenen siyasi figür olmanın avantajını fırsata çevirmek isteyecektir.
RT Erdoğan’ın MHP ile birlikte hareket etmesine rağmen İstanbul’da yaşadığı ağır seçim yenilgisi şahsı özgülünde vaaz edilen yenilmezlik varsayımını altüst ederken, her şeye hakim lider imajı ağır bir yara aldı ve kendi koltuğunu mutlaklaştırmak için dayattığı ‘başkanlık modeli’ seçmen desteğini yitirmeye başlamasıyla birlikte ‘kötü’ ihtimalleri gerçeğe dönüştüren politik iklime yol açtı. Kazanmak için 50+1 zorunluluğu, sosyal ve ekonomik krizin olabildiğince rahatsızlıkları beslediği koşullarda, nasıl sonuçlar doğurur, üç aşağıya beş yukarıya belli. Yeni sistemin yapısal özelliği gereği yozlaşmayla paralel olarak eror vermesi ve sonrasında makul kullanım süresini tamamlaması RT Erdoğan’a yol hikayesinin sonuna doğru gelindiğini ikaz ediyor. Kendisi bunun ne derece farkında-farkında mı, tartışılır. Partisine ve ittifak ortağı MHP’ye sürekli ayar veren tavrı, ayrılanlara dair itham edici suçlamaları ve küskünlere dolgun maaşlı koltuklar bahşetmesi tehlikeyi gördüğüne delalettir. Şu verili politik denklemde ‘RT Erdoğan nasıl kazanır’ tartışmasından ziyade ‘neden kaybedeceğine’ odaklanmak gerekir. Sistem çok boyutlu şekilde tıkandı, kredibilitesini tüketen AKP-Erdoğan iktidarı kaçınılmaz değişimin önünde duramaz. AKP’nin şahsında siyasal İslamın yenilgisi Türkiye’ye rahat bir nefes aldıracaktır.
17 yıllık kesintisiz iktidarları boyunca bir avuç menfaat odağı dışında kimseye hizmet etmeyen, kindar nesil projeleriyle toplumu esir almaya soyunan, ülkenin en geri kesimlerine sus payı temelinde hayat öpücüğü veren, ranta ve talana dayalı ekonomi modelleriyle gelir adaletsizliğini derinleştirirken dalga geçer gibi hayali büyüme masalları anlatan, el attıkları her alanı ya çoraklaştıran ya da yandaşa peşkeş çeken pratikleriyle yolun sonuna geldiler.
Batılı emperyalistlerin geliştirdiği stratejilere bölgesel taşeron olmaları, raketi elinde tutan egemen güçlerin boy ölçüştüğü sahada pinpon topu işlevi görmeleri, İsrail’in bekasına çalışmaları ve bölgenin direnme damarını kurutmak için tahkim edilen kullanışlı araç MKÖ’nün seksiyonu rolleriyle ‘ihvan kardeşliğine’ oynamaları ve kendi geleceklerini burada görmeleri beklenen dönüşler söz konusu olmadığı için hazin bir yol hikayesi olarak adlandırılabilir. Sözüm ona; Özalvari hesaplarla hem bölgede hem de ülkede, ‘’bir koyup üç alacaklardı’’, şimdi iktidarı kaybetme korkusuyla çözülmeye çare bulmaya çalışıyorlar. ‘Şam’ı fethedip Emevi Camiinde şükür namazı kılacaklardı’, halihazırda, beyhude hayallerin tükenişini sembolize eden İdlib’i dillerine dolayıp, ‘’Esed rejimi İdlib’e girmesin’’ çaresizliğiyle yenilgiye kılıf üretiyorlar. Yaygın medya kampanyalarıyla ‘yaşasın sığınmacılar geliyor, ne mutlu bize muhacire ensar olduk, şu kadar sığınmacı, şu kadar süre içinde Esed’in sonu’ propagandası yapan kendileriydi, günümüzde, Avrupa devletlerinden daha fazla para isteyerek ‘sığınmacı’ yükünden yakınan da bunlar oldu. Başarı hikayeleri değil bedeli ağır olan hüsran hikayeleri okuyoruz.
17 yılda sebep oldukları yıkımı oluşan devasa moloz yığınlarıyla birlikte ortadan kaldırmak kolay olmayacak ama ülkenin başkaca bir çıkışı yok. AKP’nin iktidardan düşüşü ne kadar erkene çekilirse, (muhalefet erken seçim seçeneğine göre ittifak çizgisini güncellemeli.) bir avuç burjuva İslamcı haricinde, bundan ülkenin en geniş kesimleri fayda sağlayacaktır. Çözülen AKP’yi çöküşe götürecek olan iktidar değişimi doğrultusunda muhalefet dinamikleri bir adım daha öne çıkmalıdır.
Ferhat AKTAŞ