AFRİKA-AYVALIK-İZMİR : 1
“Arap Kızı Camdan Bakıyor” tekerlemesiyle bazı kadınların içi acıyordu / Erdinç OZAN
Yedi gün sürecek bu dizi yazımızda geniş bir araştırmanın sonucu olarak Afrika’da başlayıp önce Girit’e, oradan İstanbul’a ve Ayvalık’a uzanan, nihayet İzmir’de son bulan tüm insanlık tarihinin en büyük günahı ve ayıbı olan köleleğin, Osmanlı’daki yansımalarını konu alacak ve Ayvalıklı mermer ustası Mustafa Olpak’ın belgesellere konu olan köklerini araştırma gayretini ve başarısını anlatacağız. Çalışmamıza Ayvalık Belediyesi’nin yayın organı olan Ayvalık dergisinin Ocak 2017 sayısında yayınlanan Prof.Dr Sedat Aybar’ın ve Arda Kayar’ın konuya ilişkin yazıları, Yazar Yılmaz Özdil’in bir köşe yazısı, Mustafa Olpak’ın yazdığı kitaplar, Kızı Zeynep Olpak’ın tarafımıza ilettiği belgeseller, Afrikalılar kültür ve dayanışma derneği ile Zeynep Olpak’la yaptığımız söyleşiler referans oluşturacaktır.
İlk gençlik yıllarımızda bizleri etkileyen iki TV dizisini bugünün gençleri pek bilmezler. Ama, üzerlerine fazla yük bindiğinde kendilerini ”Kunta Kinte” veya ”Köle İsaura” diye nitelerler. Kimdir Kunta Kinte? Kimdir Köle İsaura?
Amerikalı siyahi yazar Alex Hailey, ”Kökler” isimli romanında dedelerinin Afrika’dan nasıl kaçırılıp Amerika’ya getirilip köle yapıldığını anlatır. Kunta Kinte bu kitabın baş karakteridir ve yazar Alex Hailey’in de dedesidir. Bu kitap filme alınıp dizi halinde tek kanallı dönemlerde TRT’de yayınlandığında izleyenlerin gözyaşlarını tutamadıklarını hatırlarım. Öyle ki dizinin devamının yayınlanacağı günün gelmesini herkes sabırsızlıkla beklerdi. Kunta Kinte’nin ızdıraplarla dolu yaşamı, kökenini reddetmemesi, sık sık kaçma girişimlerinde bulunduğundan kaçmaması için ayağının kesilmesini gözyaşları içinde izlemiştik. Ne var ki tüm bunlar senaryo olmaktan uzak, yaşamın katı gerçekleriydi ve hepsi yaşanmıştı. Renklerinden ötürü aşağılanan, köle yapılan, en ağır işlerde çalıştırılan bu insanların dramı, insan olarak kabul edilmeyişleri bugün bitti mi dersiniz? Hiç sanmıyorum. Pek çok yerde farklı biçimlerde köleliğin hala devam ettiğini söylemek hiç de yanlış olmaz… Köle İsaura’mı? Pempe dizi dediğimiz bir Brezilya dizisiydi. O dönemler Brezilya dizileri furyası vardı. İsaura, köle olarak satılan, bir evin tüm işlerini gören, bugün adına hizmetçi dediğimiz (Bu kavram İsaura’yı tarif etmekte çok yetersiz kalır) kişilerden. Osmanlı’daki kölelik kavramıyla çok yönden benzerlikleri olduğu söylenebilir.
Küçüklüğümüzde, yağmur yağdığı zamanlar şu tekerlemeyi söylemek adettendi: ”Yağmur yağıyor / seller akıyor / Arap kızı camdan bakıyor…Ne kadar da masumane bir tekerleme değil mi? Ama öyle mi acaba? Mustafa Olpak hakkında araştırma yapmaya başladığımda bu tekerlemenin pek de masum olmadığını gördüm. Oysa biz çocuklar masumduk. Bir yerlere kazınmış olduğunu, camdan bakan Arap Kızı’nın hor görüldüğünü bilmez, düşünmezdik, düşünemezdik. Bize bu tekerlemeyi öğreten büyüklerimiz? Sanırım onlarda bunun farkında değillerdi veya Arap Kızı nedir bilmezlerdi…Geçtiğimiz ekim ayında 63 yaşında hayata gözlerini yuman Mustafa Olpak sadece Türkiye’nin değil tüm Tüm Afrika kıtasının çok büyük bir kaybı olmuştur. Olpak, bu tekerlemede onlarca yıl doğru bildiğimiz bir yanlışı da ortaya çıkarmıştır: İlk bakışta Arap kızının camdan yağmur yağışına baktığı anlaşılmıyor mu? Ama öyle değilmiş. Arap kızı dışarıda, içerideki evlere bakıyormuş anlamı taşıyormuş. Yani, yoksulluktan ileri gelen bir tekerlemeymiş. Bu bilgiyi Zeynep Hanım bize söylediğinde bunca yıl bir edebiyatçı olarak halka mal olmuş tekerlemeyi yanlış algılamış olmama çok şaşırdım. Buradan tekrar tekrar yineleyelim. Arap kızı camdan bakıyor tekerlemesinde Arap Kızı içeriden değil, dışarıdan evlere bakıyor anlamı vardır ve bu yanlışımızı düzelten Sayın Olpak’a bu anlamda da çok şey borçlu olduğumuzu düşünüyorum. Annesinin ve ailesinin köklerini anlattığı, 2002 yılında yayınlanan ”Arap Kızı Kemale” isimli kitabı TRT tarafından ”Arap kızı camdan bakıyor” adıyla 50 dakika süreli belgesel olarak çekildi. Köleliğin kökleri hakkında da bilgi veren bu yapımın herkesçe izlenmesinde çok büyük yarar görüyorum. Mustafa Olpak, annesine ”Neden bizim rengimiz farklı?” diye sorduğunda annesinin içinin nasıl acıdığını anlatır. Bizler bir yerlerde ”Arap kızı camdan bakıyor” tekerlemesini söylerken, başka yerlerde bir kadının / kadınların içi / içleri acıyordu. Bu arada Mustafa Olpak’ın Atatürk sevgisi nedeniyle Adının ”Mustafa”, annesinin adının da ”Kemale” konulduğunu belirtelim.
Sözün burasında üstad yazarımız Yılmaz Özdil’e kulak verelim ve köşesinde neler yazdığını aynen okuyalım:
”Hayatının en büyük ideallerinden birini gerçekleştirdi. İzmir’de Dana Bayramı’nın kutlanmasını sağladı. (Dana Bayramı dini değildir, kültüreldir. Afrika geleneğidir. Kabilenin ileri gelenleri ortaklaşa dana alır, mayısın ilk haftasında kurban edilir) Afro Türk Derneği’nin Konak belediyesiyle gerçekleştirdiği Dana Bayramı Festivali’nde, Alsancak sokaklarında bir hafta boyunca Afrika rüzgarı esti, Afrika köstümleri, maskeleri, müzikleri ve danslarıyla kortejler yapıldı. Hayvan haklarına saygı gereği, dana kurban edilmedi. Hatta kortejde bile gerçek dana yerine, dana maketi kullanıldı. Piknik yapıldı. paneller yapıldı. Türkiye’nin gene haberi bile yoktu ama…Kanada’dan, İsrail’den kölelik kavramı üzerine dünya otoritesi kabul edilen bilim insanları konuşmacı olarak katıldı.
Şahsi çabalarıyla, adeta tek başına mücadele ederek bu rengarenk bayramın kutlanmasını sağlayan Mustafa, hayatının en mutlu günlerinden birini yaşadı.
Oysa ağır hastaydı. Dana Bayramı boyunca yüzündeki tebessüm asla eksik olmadı, kimseye belli etmedi ama amansız hastalığın neredeyse son evresindeydi. Son nefesine kadar çalıştı, didindi, çırpındı, Afro-Türk kültürünün tanınmasına katkı sağladı.
Ve maalesef, kaybettik Mustafa’yı… Varyant’taki Fatih camiisinde kılınan cenaze namazı sonrasında, Paşaköprüsü’nde toprağa verildi. Sessiz sedasız. Türkiye’nin ruhu bile duymadı.
Duymak istersiniz diye yazıyorum. Türkiye çok değerli bir evladını kaybetti.
Mustafa Olpak
Siyahtı, memleketin yüz ak’ıydı.”
Değerli kalem Yılmaz Özdil, Ayvalıklı Mermer Ustası Mustafa Olpak’ı bu sözleriyle anlattı. Sayın Özdil’in yazısından küçük bir bölümü buraya alabildim.
(Devam edecek)