
Biz küçükken de hayvanlara kötü davranan, zalim, cahil insanlar vardı. Bu kadar cüretkar ve bu kadar kalabalık değillerdi belki. Ya da bu haksızlıktan rahatsız olan insanlar sanki daha cesurdu, sesleri daha yüksekti; kötülük yapanlar da ondan geri adım atıyorlardı. Mesela kedi kovalayan köpeğe taş atan çocukların ailelerine diğer büyükler “uyarı” da bulunurdu. Bu iyi bir gidişat değil diye. Bu çok önemliydi, çünkü bu çocuklar ileride muhtemel ipsiz sapsız topluma sorun çıkarıp duran ayarsız tipler olabiliyordu. Hala da öyledir.
Karadeniz’de çok yaygın bir söylemin aslında ülke genelinde de yaygın olduğu ilerleyen zaman içinde gördüm. Siz de duymuş olabilirsiniz belki; “bir kediyi öldüren kişi 7 cami yaptırsa günahı silinmez” derlerdi. Hatta kedinin yavruları varsa, onu öldüren, yaralayan zarar veren kişi ne yaparsa yapsan sonsuz cehennem ateşlerine mahkum edilir diye inanılırdı.
Sanki bunları doğrular gibi ilginç bazı olaylar yaşanır, bunlar da dilden dile dolaşarak her yere ulaşırdı. Mesela tarlasında kediye kürekle vurup öldüren adamın traktörünün uçuruma yuvarlanması ve traktördeki küreğin gırtlağına saplanmasıyla öldüğü gibi; mesela yavrularıyla birlikte anne kediyi torbaya koyup dereye atan kişinin korkunç bir nefes hastalığına yakalanıp ölene kadar her gün boğula boğula acı çektiği gibi.
Bizler bu gibi korkutucu yaptırımlar olmasa da hayvanlara zarar vermeyen çocuklar olarak büyütüldük. Yani cezalandırıcı bir korku olmadan da “kötülük yapmamayı seçebiliyorduk”. Ama toplumun önemli bir kısmı ceza ve korku umurunda olmadan biçare hayvanlara kötülük etmekte hiç kaygı duymuyor.
Geçtiğimiz yıllarda akıl almaz biçimde hayvanlara şiddetli kötülükler yapıldığını hepimiz basından etrafımızdan gözlemledik. Vahşet boyutlarına gelen şeyler adeta her gün gerçekleşiyordu.
Politikacılar için “hayvanlar” hayvansever sayısı kadar oy demekken; basın için kan veya kavga yoksa haber değeri olmayan “şey” lerdi. Bazı insanlar için hayvan seven insanları parasal ve duygusal olarak sömürmek iken, bazıları için de sadece egosunu tatmine yarayan canlılar oldu hayvanlar.
Elbette hiçbir çıkar gözetmeden sadece adalet ve merhamet duygularıyla hayvanları insan şiddetinden korumaya çalışan insanlar da var; onlar en kararlı, en zorlu mücadeleyi verenler zaten.
On ilimizde aynı anda meydana gelen Maraş depremleri sonrası hep aklıma düşen bir şey vardı. Yazmak bu güne kaldı. Depremin olduğu akşam saatlerinde daha kimsenin bir şeyden haberi olmayıp, günlük hayatlarına devam ettiği sıralarda, akşam üstü bir haber düştü önüme. Maraş’ta bir adam hayvanı ağaca bağlamış, aç bıraktığı köpeklere parçalatıyordu. Yüreğimin sıkıştığını, acıdan ve öfkeden paramparça olduğumu hissettim bir an. O şahıs kimdi, nasıl tespit edilecekti, şikayet edildiğinde nasıl açmaz yollara girecektik, toplum nasıl yine her zamanki gibi tıs tıs uyuyacaktı… O sinirle şahsın ve olayın videosu yerine sadece bir kare görüntü alarak sosyal medyada paylaştım ve o il için yer yerinden oynasın, o katil ceberrut da, ona ses etmeyen herkes de taş toprağın altında nefese muhtaç kalsın minvalinde beddualar yazdım. Yine de şahsın tespiti, aranıp bulunması ve soruşturma için gereken yerlere yazılar yolladım.
Birkaç saat sonra ortalık cehenneme döndüğünde o yazım hala medyada duruyordu. İnsanların feryatları, sabaha kadar düşen videolar yardım çağrıları derken günler geçti. Onca zaman sonra benim bile aklımdan çıkan yazıyı bulup oradan sataşan, suçlayanlar olunca hatırladım o satırları. Durum çok korkunçtu ve sanki olanlar o yazılar yüzünden olmuş; ya da depremden sonra kasten yazılmış gibi tepkiler başlayınca sildim. Daha fazla gerginliğe, açıklama yapmaya gerek yoktu çünkü.
Ama hep aklımda kaldı. Bu büyük afetler elbette bir ceza değil ama bu çağda bile adaleti sağlamayı başaramamış toplumlarda sanki bir nebze yürek soğutuyor. Kimse insanların enkaz altında acı çekmesini, hayatının mahvolmasını istemez. Demek ki bu noktaya gelmek için ne duygular, ne adaletsizlikler yaşanmış.
Neyse, felaketin boyutları ortaya çıkarken bölgeye yardım severler akın etti. Olumsuz çok şeyin yanında ben bu akından biraz bahsetmek isterim. Hiçbir beklentisi olmadan yardıma koşanların arasında çok sayıda hayvan seven insan da vardı. Orada bile “insanlar ölüyor hayvan için mi geldiniz” diyebilecek kadar kötü ruhlu insanlar olduğunu görmek üzücü tabi. Oysa oraya hayvan için insan için giden herkes can ayırmadan nefes almaya çalışan herkese yardım ediyordu.
Ancak her zaman olduğu gibi yine en çok örselenen hayvanlar ve onları korumaya çalışanlar oldu. Sömürücüler, yalancılar, hainler “hayvanlar üzerinden daha rahat” hareket etmeye başladı. Bunlar başka yazıların konusu olabilir.
Bu konu daha uzun zaman konuşulur tartışılır ama hayvanlara özellikle de “kediye kötülük edenler” için söylenegelen bu Anadolu sözü hiç aklımdan çıkmıyor.
Bir de son zamanlarda camilerde yavrusunu saklayan, cami görevlilerince korunan ve örnek olacak derecede sevilen kedileri görmek elbette umut veriyor. (Örn. Aziz Mahmut Hüdai Camii İmamı ve kedileri)